Yazılar

Padmasana’nın Mitolojik Hikayeleri

Padmasana veya Lotus Pose, yogada iyi bilinen bir meditasyon duruşudur. Doğrudan belirli karakterlerle bağlantılı bazı asanalardan farklı olarak Padmasana’nın mitolojisi, Hinduizm’de saflığı ve manevi önemi nedeniyle saygı duyulan lotus çiçeğinin sembolizmi etrafında döner. Bu hikayelerin Padmasana uygulamasına nasıl anlam kattığı aşağıda açıklanmıştır:

1. Brahma’nın Doğuşu:

  • Hindu mitolojisine göre yaratıcı tanrı Brahma, tanrı Vişnu’nun göbeğinde açan bir lotus çiçeğinden ortaya çıkmıştır. Bu ilişki Padmasana’yı yaratılış, aydınlanma ve içsel çiçek açma potansiyeli ile ilişkilendirir.
  • Lotus Pozunu üstlenerek, Brahma’nın lotus beşiğinden çıkması gibi, içsel keşif ve kendi yaratıcı potansiyelinizin uyanışı fikriyle sembolik olarak bağlantı kurabilirsiniz.

 

2. Lakshmi’nin Tahtı:

  • Refah ve bereket tanrıçası Lakshmi sıklıkla bir nilüfer çiçeğinin üzerinde otururken tasvir edilir. Bu ilişki Padmasana’yı refah ve refahı çekmekle birleştirir.
  • Padmasana’yı uygularken Lakshmi’nin bolluk ve iyi şans enerjisini hayatınıza davet etmeye niyet edebilirsiniz.

 

3. Vişnu’nun Duruşu:

  • Koruyucu tanrı Vişnu, yaratılış döngüleri arasındaki dönemlerde kozmik okyanusta yüzen bir nilüfer çiçeğinin üzerinde dinlenir. Padmasana böylece dinlenmenin ve yenilenmenin simgesi haline gelir.
  • Lotus Pose’da oturmak, Vishnu’nun huzurlu ve dingin enerjisinden yararlanmanıza olanak tanır, bir süre efor sarf ettikten sonra rahatlamayı ve yenilenmeyi teşvik eder.

 

4. Yoga ve Meditasyon:

  • Padmasana, birçok yoga geleneğinde meditasyon için ideal bir duruş olarak kabul edilir. Lotus çiçeğinin saflığı ve aydınlanma ile ilişkisi, zihni susturma ve meditasyon yoluyla berraklığa ulaşma uygulamasıyla yankılanır.

Balasana’nın Mitolojik Hikayeleri

Doğrudan mitolojik bağlantıları olan bazı yoga asanalarının aksine Balasana’nın (Çocuk Duruşu) yaygın olarak bilinen spesifik bir hikayesi yoktur. Ancak pozun kendisi, pratiğinizi zenginleştirmek için Hindu mitolojisi aracılığıyla keşfedebileceğiniz kavramları bünyesinde barındırır.

 

1. Teslim Olmak ve Bırakmak:

  •  Balasana, “Çocuk Duruşu” anlamına gelir; rahatlık ve içe odaklanma duruşu. Yoga felsefesinde bu içe odaklanma, bir tür teslimiyet, endişe ve endişelerden kurtulma biçimi olarak görülebilir.
  •  Hindu “Atman” kavramı, yani gerçek benlik, genellikle derinlerde ikamet eden bir kavram olarak tanımlanır. Balasana’nın kıvrılmış konumu, bu içsel öze sembolik bir dönüş, gerçek doğanıza teslim olma olarak yorumlanabilir.

 

2. Vişnu ve Ananta:

  • Koruyucu tanrı Vişnu sıklıkla kozmik yılan Ananta’nın üzerinde uzanırken tasvir edilir. Ananta sonsuzluğu ve sonsuz potansiyeli temsil eder.
  • Balasana’nın cenin pozisyonu, Vishnu’nun Ananta üzerindeki duruşunun bir yansıması olarak görülebilir. Bu bağlantı, tıpkı Vişnu’nun Ananta’da huzur bulması gibi, kendi içinizde huzuru ve yenilenmeyi bulmanızı hatırlatabilir.

 

3. Evrensel Çocuk:

  • Bazı manevi geleneklerde çocuk imajı masumiyeti, saflığı ve tam bir güven durumunu temsil eder. Balasana’nın kıvrılmış duruşu bu çocuksu niteliğin vücut bulmuş hali olarak görülebilir.
  • Balasana uygulayarak, yoga uygulamanızda çocuksu bir merak duygusu ve öğrenmeye ve gelişmeye açıklık geliştirme niyetini belirleyebilirsiniz.

 

Sonuç olarak:

  • Balasana’nın tek bir iyi bilinen mitolojik hikayesi olmasa da teslim olma, içe sığınma ve çocuksu merak kavramları pratiğinize derinlik katabilir. Bu yorumları aklınızda tutarak fizikselliğin ötesine geçebilir ve iç huzur, öz şefkat ve gerçek özünüzle bağlantı kurma temalarını keşfedebilirsiniz.

Tadasana’nın Mitolojik Hikayeleri

Tadasana, Türkçe’de “Dağ Pozu” olarak bilinen temel bir yoga pozu. Bu pozun arkasında, yoganın ve Hindu mitolojisinin derinliklerine dalan birkaç hikaye var.

  1. Dağ Metaforu:
  • Tadasana, adını Sanskritçe “tada” (dağ) ve “asana” (poz) kelimelerinden alır. Bu pozun sağlamlığı ve sarsılmazlığı, Himalaya Dağları’nın heybetli ve dimdik duruşunu temsil eder.
  • Yogiler, tıpkı dağların doğanın gücü ve değişmezliğiyle kök saldığı gibi, bu pozu uygularken de içsel denge ve sağlamlık geliştirmeye odaklanırlar.
  1. Meru Dağı:
  • Hindu mitolojisinde Meru Dağı, evrenin merkezi ve tanrıların evi olarak kabul edilir. Tadasana’nın dik ve dengeli duruşu, bu kutsal dağın sembolik bir temsili olarak yorumlanır.
  • Pozu uygulayan kişi, tıpkı Meru Dağı’nın evrenin ekseni etrafında sabit durması gibi, kendi içsel ekseni etrafında da denge ve huzur bulmaya çalışır.
  1. Shiva’nın Dansı:
  • Tadasana’nın bir diğer mitolojik bağlantısı da Nataraja, “Dans Eden Shiva” figürüyledir. Shiva’nın kozmik dansı, evrenin yaratılışını, yok oluşunu ve yeniden doğuşunu temsil eder.
  • Tadasana’nın dinamik ve dengeli duruşu, Shiva’nın dansının özüne, yani hareket ve dengenin sonsuz döngüsüne benzetilir.
  1. Ağaç Metaforu:
  • Tadasana, kökleri toprağa sağlam bir şekilde bağlı ve dalları gökyüzüne uzanan bir ağaç gibi de yorumlanabilir. Bu metafor, yoganın insanın bedeni, zihni ve ruhu arasındaki bağlantıyı güçlendirmeye yardımcı olma özelliğini vurgular.
  • Tadasana uygulayan kişi, tıpkı bir ağaç gibi, içsel gücüne ve dengesine güvenerek hayattaki zorluklara karşı dayanıklılık kazanmaya çalışır.

Sonuç:

Tadasana’nın basit bir duruş gibi görünmesine rağmen, arkasında yatan zengin mitoloji, yoganın felsefi ve manevi derinliğini ortaya koyar. Bu pozu uygularken, sadece bedeninizin değil, zihninizin ve ruhunuzun da dengeye ve sağlamlığa ulaşmasına niyet edebilirsiniz.

Daha Fazla Bilgi:

  • Hindu mitolojisi ve yoganın felsefi temelleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için “Yoga: The Science of the Soul” (Swami Vivekananda) veya “The Heart of Yoga” (T.K.V. Desikachar) gibi kitapları okuyabilirsiniz.7d5b8216 bb2d 4e7a 8856 b9efa6fedbe2 - Tadasana'nın Mitolojik Hikayeleri

Halasana (Saban Pozu)

Halasana (Saban Pozu)

“Hala” kelimesi Sanskrit dilinde “saban” anlamına gelir. Kolların yanda olduğu rahat bir yatış pozisyonundayken, ayaklar kafanın üzerinden yere doğru getirilir. Kollar ve bacaklar rahat bir pozisyondadır. Pozisyon bir sabanı tasvir eder.

“Bir çiftçi gibi olmalısınız: Çiftçi tohum ektiği gün gelecekteki hasadı düşündüğü için değil, düzgün ekim yaptığı için mutludur.”

B.K.S. Iyengar

Halasana (Saban Pozu)

Elle saban sürülmesi için güçlü kaslar ve güçlü tutuş gereklidir, çünkü insanların beslenmesi amacıyla yiyecek yetiştirmek için toprağı gübreleme ve tohumlamaya hazırlamak, bunun için de toprağı parçalamak gerekir.

Annelik hakları üzerine yazılar yazan Bachofen, saban hakkında “Erkek sabanlar, yeryüzünün rahmini açar, aynı zamanda kadının da…” demiştir. Bu söz, yiyeceğin ve yavrunun oluşumunu karşılaştırır, erkek sabanın dişinin rahmini açmasıyla, kızlık zarının yırtılmasını ve türlerin devamı için rahmin gübrelenmesini betimler.

Yeryüzünü sabanla sürmek, derinde bulunanları korumak için oluşmuş kabuğu kırmak amacıyla yeryüzüne oldukça şiddetli bir şekilde dokunmaktır. Yeryüzünün rahminden gelen meyvelerin hasadı ve annesinin rahminden gelen bebeğin doğumu da şiddetli eylemlerdir.

Teslim olmak bile belli bir seviyede şiddet içerir, çünkü bu genellikle istekleri feda etmekle başlar. Kendimizi ve kendi isteklerimizi kontrol altına almak, her zaman bir şiddet eylemidir. İki zıtlık arasındaki uyuşmazlık, hayatın devamı için esastır.

Bu poza girdiğiniz zaman düşünün: Hayatımda neyi sabanla sürüyorum? Kırmam gereken sertlikler nedir? Kendi zeminimde ne yetiştirmek istiyorum? Gerçekten ne yapmak istiyorum? Bacaklarımı başımın üzerinden arkaya taşıdığımda, sıkışık ama aynı zamanda güvende hissediyorum. Hayatımdaki güven beni sıkıştırıyor mu?

“Bhagavad Gita (Tanrı’nın Şarkısı-Kutsal bir Hindu metni)” bize emeğimizin meyvesinden feragat etmemizi ve onu tanrıya adamamız gerektiğini söyler. Muhtemelen feragat etmesi en zor olan meyveler övgü, itibar, şöhret veya varlık olabilir. Ayrıca hayatın toprağını sabanla sürmekten ve ilham tohumlarını kabul etmesi için verimli hale getirmekten de söz edebiliriz. Kendi kendimizi incelememizden meydana gelen kişisel gelişim meyveleri, otomatik olarak daha fazla gelişim için gübreye dönüşür.

İdrak tohumlarının ekilmesi için bile zihnin toprağı sabanla sürülmelidir. Yabani otları (zihnin derinlerinde oluşmuş yargılar) sökmek zordur. İdrak tohumları sadece almaya açık ve yüksek kalitede gübreyle beslenmiş toprakta büyüyebilir. Aynı zamanda; iyi ve sağlıklı düşünceleri, yeni mahsule yer bırakmayacak kibir ve korku yabani otlarından ayırmak gerekir. Ayrım, gerçek ilham olanları ve hala benlik toprağında yetişenleri ortaya çıkarır.

Eğer zihinlerimizi önyargılı fikirlerden arındırıp sabanla sürseydik, dünyada ayakta kalma ihtiyacımız olduğunda -çok işimize yarayacak şekilde- yargılardan özgürleşmiş olurduk. Artık ilham tohumlarını aldığımıza göre, dünyaya çok derin köklerle tutunmayacağız. Sadece su ve havayla varolan, tıpkı bir ağaç gibi bir yüzeye tutunmak için yeterli kökler üreten ama ağaca gereksinim duymadan yaşayan ve tarifsiz güzellikte narin çiçekler üreten bir orkide gibi büyümeye hazırız. İlham çiçekleri ayrıca yer ve özgürlüğe de ihtiyaç duyar.

Toprağı sabanla sürmek, sabanın sabit tutulmasıyla toprakta derin saban izleri açılması, kesikler oluşması ve yeryüzünün ufalanarak toprağın altının üstüne gelmesi demektir. Yeryüzünün havalanması ve gevşemesi için her sene sabanla sürülmesi gerektiği gibi, zihnin toprağının da almaya hazır ve anlayışlı olması için defalarca sabanla sürülmesi gerekir.

Çiçeklenme süreci acı verici görünür çünkü zihinden engeller silinmelidir. Bu süreç, kişi öğreti veya öğretmene teslim olmasına rağmen hala kişinin kontrolündedir. Saban izlerinin ayırdığı toprak gibi, uygulama adayı da ortadan ikiye bölünerek fiziksel ve ruhsal özlerine ayrıldığını hisseder. Böyle bir anda, saban izlerinin altında toprağın hala bir bütün olması gibi, derinlerde iki özün hala birleşik olduğunu düşünmek mantıklıdır.

Kişinin kendi gelişimini gözlemleme sürecinde, spiritüel çiçek açıldıkça, eski arzular tekrar -hatta bazen öncesinden çok daha güçlü bir şekilde- ortaya çıkabilir. Yabani otların büyümesini istemediğimiz için, sırf kendi zevklerimizin eseri kılığına girmiş güdülerden gelen enerjiyi kontrol etmeli ve çiçeğe yönlendirmeliyiz.

Saban, her zaman en iyi şekilde işleyecek bir durumda tutulmalıdır; ayrışma keskin çizgilerle beraber olacaktır. Bir çiftçinin tarlasını gece sürmeyeceği gibi, aday da zihin ve duygularını anlayış ve farkındalığın ışığında sürmelidir. Yapılan işin dikkatli yapılmasını güvenceye almak için, iş zaman zaman incelenmelidir. Çok fazla nem-çok fazla duygu, çok fazla gözyaşı- saban sürmeyi imkansızlaştırmaz ama zorlaştırır.

Aday, sürekli duyguları, düşünceleri, hayalleri, diğer insanlara karşı davranışlarını, aynı asanaları yaparak vücudunu ekip biçtiği gibi ekip biçecektir. Hayallere dikkatli bir şekilde hizmet etmek, bilinçaltının toprağının derinlerindekileri ortaya çıkaracağı için rahatlatıcı olabilir. İlk saban sürme deneyiminden sonra çok iyimser olmak kolaydır. Sadece tekrarlanan çabalar gizli handikapları ortaya çıkarır. Duygular açlıktan ölemezler ama kendilerini faydalı bir şekilde ifade etme fırsatı buldukları bir ibadete kanal olabilirler.

Yansımalar: Saban Pozu

Çin, Mısır ve Peru’da krallar çiftliklerin çalışmalarını kutsamış ve sabana ilk dokunan kişiler olarak bu çalışmalara şeref vermişlerdir. Eski uygarlıklarda; tarıma dini bir sanat gözüyle bakılmış ve insanların hayatta kalması için ihtiyaç duyulan yararlı hasadı elde etmek için çeşitli tanrı ve tanrıçalara tapılmıştır. Büyükbaş hayvan ve toprağın zenginliği temsil ettiği, tarımın yaygın olduğu Kuzey Hindistan’daki küçük bir krallıktan gelen Buddha’nın öğrencilerine bazı önemli spiritüel dersleri doğadan sembol ve metaforlarla öğretmesi sürpriz değildir. Birgün öğrencilerini bir tepeye götürmüş, vadiyi işaret etmiş ve “Kaliteli toprağı süren çiftçiye bakın. Eğer sadece zaman ve günışığı kalırsa ikinci sınıf kalitedeki tarlayla ilgilenecek, belki üçüncü sınıf veya daha düşük kalitedeki bir toprak için hiç zaman bulamayacak.” demiştir. Aynısı adaylar için de doğrudur; öğretmen için kaliteli toprakla temsil edilen gerçek arayıcıya zaman harcamak daha mantıklıdır.

Başka bir kıssada, Buddha: “İnanç tohumdur, iyi çalışma onu bereketli hale getiren yağmurdur; bilgelik ve alçakgönüllülük sabanın parçalarıdır.” demiştir. Ayrıca demiştir ki “Zihin dizginler, çalışkanlık ise sabırlı öküzdür.” Buddha’nın kıssasıyla Hristiyanlık öncesinde yazılmış “Bilgeliğin Boyunduruğu (Yoke of Wisdom)” arasında benzerlik vardır: “Boynunu boyunduruğun altına koy ve ruhunun talimatı almasına izin ver: onu bulmak zordur. Çok geçmeden işini yap, zamanı geldiğinde o sana ödülünü verecektir.

Doğu’da spiritüel arayışta olan kişinin görevlerini hatırlaması için tabular kadar etkili olan keyifli hikayeler vardır. Tarla “Dharma”dır (Sanskrit dilinde doğa yasaları); yabani otlar bağlanılan dünyevi olgular; saban sürmek bilgeliğe ve çürümeyen meyveleri ekip biçmeye giden yoldur. Eğer saflık ekilebilecek bir tohum olsaydı ve eğer bütün ilgi ve çabalar yapılan işe yönelik olsaydı, mahsul Nirvana’dan sadece bir adım uzaklıkta olmak olurdu. Yeni gelmeden önce, eski yok olmalıdır. Eski ego, ilgi isteyen ve engel yaratan bütün eski kişilik halleri, yeni fidanlara yer açmak için yokolmalıdır. Hırs, intikam, acımasızlık ve duyarsızlığın sert kabuğu kırılmalıdır, böylece anlayış ve şevkatin tohumları ekilebilir ve gerçek özümüzün, sevgi ve özveriyle dolu bir kalbin ve kutsal bilgeliğe açık bir zihnin meyvesinin keyfi çıkarılabilir.

 

Çeviren: Sevi TARIM ÖZSOY

Shavasana (Ceset pozu)
Simhasana (Aslan pozu)
Mayurasana (Tavus kuşu pozu)
Kukkutasana – Cock (Horoz pozu)
Kurmasana Tortoise (Kaplumbağa pozu)
Vrishchikasana Scorpion (Akrep pozu)
Utthita Trikonasana (Üçgen pozu)
Garudasana (Kartal Pozu)
Bakasana (Turna Pozu)
Eka Pada Koundinyasana (Karga Pozu)
Chakrasana (Tekerlek Pozu)
Balasana (Çocuk Pozu)
Hamsasana (Kuğu Duruşu)
Paschimottanasana (Oturarak Öne Katlanma Pozu)
Tadasana (Dag Pozu)

 

Headstand (Baş Duruşu)

Headstand (Baş Duruşu)

“Matını yere serdiğin anda, ikilem yoktur. Başını yere koyduğun pozda, ikilem yoktur. Ama ayağını yerden yükselttiğin anda, ‘ben’ kimliğini tecrübe edersin; benliğini ortaya çıkar ve bir olmayı araştır, bütün farkındalığın pozun boyunca sürsün.” B.K.S Iyengar

Ayağın, durduğun yerdeki yapı temelindir. Dünya sakinleri olarak, toprağın üzerinde olmak, aynı zamanda köklerimizin olduğu yerde olmaktır, belli bir ülkede, şehirde veya bir yerde olmak gibi. Toprağa bağlı olmak ne demektir? Sen vücudunun ihtiyaçlarının öznesisin, dünyanın yerçekiminin etkilerisin ve dünyanın sayısız hareketlerinin etkileşimisin; iklim, güneş ışığı, yağmur, rüzgâr, gündüz, gece.

Bizler, hayvanlar aleminden evrildik. Ama yogi der ki, bundan daha fazlası olmalı. İnsanların, Kutsal Işıltının bir haznesi olabilmesi için, insan beyni özenle yaratılmıştır. Bu Işıltının yuvası, jiva, beyindedir; beyin kafatasının içindedir. Kafa, gövde ve çeşitli sistemler aracılığıyla ayaklara bağlıdır. Jivayı başarabilmek için, kişinin hayat ve hayatın amacı gibi kavramları araştırarak, kendi kökünü baş aşağı bir şekilde sökmesi gerekir.

Baş aşağı duruşta, Dünya’ya, toprağa köklenen, artık cennete köklenmiş olur. Dünyadan, topraktan gelen beslenme artık yukarıdan gelen çok daha büyük bir güçle sağlanır. Bu pozda, alışmış olduğumuz çevre baş aşağı olur. Bu bazı hoş olmayan durumlara, farklı hislere –hatta korku hissine bile sebep olur.

Görüşleri ve değer verilen inançları savunma mücadelesi içinde, güçlü bir isyan, başkaldırı ortaya çıkabilir. Her şey, en iyi ve sadece doğru yolu bu dediğimiz şeylerin tersinde kalır.

Kendini, hayatım baş aşağı olsa ne olurdu diye düşünürken bulabilirsin. Başımın üzerinde duruyorum, güçlü inançlarım şimdi nasıl görünüyor? Bu pozisyonda, ters bir ağaç gibi hareket edemiyorum. Köklerimin nerede olduğunu biliyor muyum?

Salamba Shirhasana: Baş duruşu pozu

Baş aşağı, mücadele, isyan, savunma , korku, Kutsal Işıltı, farkındalık, büyüme süreci, öğrenme; beyin, kafa, ayak- bağlantılar; dünyaya köklenmiş; cennete köklenmiş? Kökünden sökülmüş.

Başın üzerinde durmak, akla netlik getirir, sadece his olarak değil, konuşma şekli ve söz olarak da. Güçlü fikirler, sözleri veya düşünceleri kullanarak yüzeye çıkar ve genellikle yıkıcı etki gösterirler.

Beyne hızlıca çok miktarda oksijen götürmeye çalışan kan gibi, bu farkındalık alışılmış düşünce oluklarını temizler.

Başın yerde olduğu zaman, bulutlarda yaşayamazsın. Ne yaparsan yap, ne keşfedersen keşfet, iyi topraklanmış olmalı ve sınav zamanı geldiğinde ayağa kalkmalısın. Bu sınav için gerekli araçlar sebep ve mantıktır ve bunlar öğrenme aşamasına katkıda bulunur.

Sembolik olarak toprağa köklenmiş olan ayağın, cennete doğru köklenmeye başladığı zaman, kökünden aldığın beslenme artık zihinsel hatta felsefi bile değildir, ama spritüaldir. Cennete köklenmek demek artık beslenmeni Kutsal’dan alıyorsun demektir. Bu, kendin için kurmuş olduğun ideallerinin ve etiğinin içine köklendiğini gösterir.

Yaptığın pratik boyunca pozun dengesini ve cesaretini öğrenirken, asanadaki hissettiğin baskının aslında kendi bedenin olduğu ve hayattaki yüklerin aslında senin olduğunu; bu yükleri taşımak senin görevin olmadığını, ya da sorumluluğun olmadığını, başkasına da ait olmadığını fark et. Senin yüklerin neler? Bu yüklere başka bir açıdan bakarsan psikolojik olarak neyi imgelerler?

Egzersizi yaptıktan sonra, baş aşağı etrafındaki tanıdık çevrene bak, tepkilerini yaz- nasıl hissettiğini ve ne düşündüğünü. Eğer bu süreçte inançlarınla güçlü bir ayrılık yaşadıysan, kendi muhalefetin ol, argümanın diğer tarafında yer al. Bunu yapmakla, diğerleriyle tartışmana gerek kalmayacak. Kendi muhalefetin olmakla beraber, güçlü bir bağlılık fark edeceksin. Sezgilerini bir yere yazman ve bu sezgilere göre davranman iyi olacaktır. Bu ters duruşta, korkularınla gerçekleşmeden önce yüzleşmen demek yeni seçenekler bulman demektir. Kişiyi bilinçli bir şekilde isteyerek, zor ya da dramatik durumlarda genellikle pek çok seçenek olduğu gerçeğine karşı kör kılan bu bağlılıklar ve değer verilen inanışlardır.

Salamba Shirshasana: Baş aşağı duruş

Cennete köklenmiş, benim köklerim için alanlar; dengeyi ve cesareti öğrenmek; başım bulutlarda mı?

İyi köklenmiş, sebep, mantık; duygusal tepkiler, değer verilen inanışlar, kasti körlük; benim yüklerim neler? Bu yükler gerçekten benim mi?

Bu asananın fiziksel yararları da oldukça barizdir. Beden güç, esneklik ve hareketin zarafetini kazanır; fiziksel görünüm gelişir, genel olarak sağlıklı olursun. Ters bir poz olduğundan dolayı, kan beyne gider, beyni besler, fazladan oksijen sağlar. Dişler, dişeti ve diğer bütün kafada bulunan organlar da yararlanır ve güçlenir. Oysaki yogik açından bakılınca, bu sebepler bu pozu yapmak için en iyi sebepler değildir.

Başının yerde olması, iyi köklenmiş olmak demek pratik ve iyi gelişmiş zihin gücüne sahip olmak demektir. Ayakların yere değil de cennete köklenmiş olduğunda, ilhamın pratik uygulamayı test etmek için orda bulunacaktır ve arttırılmış sezgisel algı sana yeni karmaşık durumlar ile karşılaşmanda yardımcı olacaktır.

Artan farkındalık büyük ilhamların egodan gelmediğini gayet açık hale getirir ki bu da bütün problemlerin ve zorlukların gerçek kaynağıdır. Yeni düşünme yollarına köklendiğin zaman daha fazla esneklik elde edersin; başlangıçta bazı inançların yerini farklı inançların alması engellenemez, ta ki büyük farkındalık içindeki Işığa doğru sana yol gösterene kadar.

Özgürlük ve bağımsızlığın kolayca kabullenilmesi ve içinde rahat edilmesi uzun bir süreçtir. Özgürlük ve serbestlik kelimeleri, her bir birey için aydınlatılmalı. Özgürlüğün anahtarı bizim elimizdedir. Yoga birçok biçimi içerisinde bu anahtarı sunar ve çeşitli egzersizler kişiye bu özgürlüğü kabullenecek sorumluluğu almakta yardım eder.

Bu pozu rahat bir tavırla yapmayı öğrendiğin anda, yaşamında bir denge anlayışını ve bu iki kavramın birliğini kazanmış olacaksın: vücudun dünyası ve onun zihni. Hatha Yoganın sana getirdiği içgüdü, gitgide saf fizikselini aşacak. Zihin ve bilincinin, merkezi büyük Bilinç Işığı’nı çekecek bir magnete dönüşmesi gerekir, böylece beden spiritüel bir araç haline gelir ve sen kutsal ilhamdan özü ve tanrı besinleri alırsın.

Yansımalar: (Baş Duruşu)

Baş duruşunun psikolojik yönünü kavramak, mistik ve spiritüel boyutlarını anlamak için gereklidir. Ayakta, güvenle durduğunda, hayattaki günlük taleplerinle karşılaşmak üzere taviz vermeden durduğunu düşünebilirsin. Ama bu konsept, baş duruşunda tam tersine döner. Pozu yapmadan önce, zihninin gözüne ters duran bir ağaç imgesini davet et- kökleri havada ve taç yaprakları toprağın üzerinde. 1 Ağacın gövdesini omurgan olarak düşün. Yerde olan başın, bin tane taç yaprağı olan bir lotus ve bütün duyularını yorumlama kabiliyetine sahip beynini barındırıyor. Omurganın temeli enerjinin merkezidir, ilk çakradır, 2 özün ve tanrı besininin kaynağıdır. Ne zaman ki bu öz ve tanrı besini başa ulaşır, kutsal iç görü ve ilham ortaya çıkar. Üçüncü lotus veya çakra, karın boşluğunda yer alır, hisler tarafından kullanılan enerji bir alev gibidir; ama bu pozda, istekli kişi bu alevi sürekli yanacak şekilde besleyemez. Birçok eylem vardır (hırsları ve istekleri tatmin etme arzusu) ama bu eylemler başının üzerindeyken neredeyse yerinden oynatılamaz olduğun için gerçekleştirilemez. Normalde ayakta dik pozisyonda, zihin dünyanın cazibesini hisler aracılığıyla görür ve Işık içeri giremez. Kutsal ilhamlar tutkuların ateşine düşer ve yanar. Baş duruşunda ise Kutsal ilhamlar korunur, öz ve tanrı besini bu ateşte yanıp kaybolmazlar; kutsal enerji tam anlamıyla kullanılabilir.

Başının üzerinde durmaya başladığında düşün, bu teslim olmanın başka bir yoludur ve özellikle ilk üç çakra için; bütün eğlenceye, heyecana ve çok eğlenceli olduğunu düşündüğüm her şeye teslim oluyorum. Bunları araştıracağım. Aldanma arzunun gücüyle, bunların her birine ne kadar değer verdiğimi bulacağım. Arzularımı nasıl yarattım? Arzularımı nasıl besliyorum?

Devi’nin Söylevi 3 bu araştırmanın önemli bir parçası haline gelir. Benim arzularımın aslında egomun istekleri midir? Asana egzersizleriyle gereksiz gevezelikler ortadan kalkar ve lüzumsuz görülür. Bu istek olabildiğince dürtüsel olarak terse doğru büyür. Baş duruşu bunun için idealdir. Bu poza girmek için yapılacak bütün hareketlerin önemi vardır. Başı yere yerleştirmek için oturma pozisyonundan öne bükülme, idrağın merkeze gelmesi, yerde, alçak gönüllüğün sembolüdür. Bu Kutsal’a saygıyla eğilmek gibidir. Ayaklar ve bacaklar, temeller, yerden yukarı dimdik olana kadar kaldırılır. Ayakları havaya kaldırmak, dünyanın güvenliğine teslim olmak demektir. Bu süreç boyunca kişi ne hayal kurma zevkine  erişebilir ne de hislerinin dürtüsüne tepki verebilir. Böylesine alışılmadık bir pozda, kişi dayanağı olan sahıştan kendini ayırır, bu derin bir dikkatin sürdürülmesini gerektirmektedir. Gereken denge oldukça zordur. Diğer asanalarda olduğu gibi, kişi kaslarının, eklemlerinin ve kemiklerinin farkındalığına farklı bir açıdan vardığında sınırları oldukça bellidir.

Özü ve tanrı besinine ulaşan kişinin ilk ana kapısı, ölçülü ve kaliteli bir yaşama ulaşmasıdır. İçsel durgun ses içerisindeki spirütel içgüdüler, zihnin aktif olmadığı sessiz anlarında gelirler, atlıkarınca durduğunda. Yeniden normal pozisyonunu aldığın zaman, ters duruşu tamamen keşfetmiş olacaksın, kutsal yerlerde gelen esas beslenmeyi keşfetmiş olacaksın, istersen buna Tanrı, Nihai Gerçek, Kozmik Zeka veya Kutsal Komite de.

Baş duruşunun güçlü mistik yanı vücutta hareken eden prana enerjisidir. 4 Bu pozisyonda rahatça durulduğunda, poz spirütel düşüncelerle bağlanır. Bir Doğu Mantrası kullanılabilir veya isteyen kişi kimse, kendi dini geçmişinden bir seçimde bulunabilir. Bu enerji türü, bütün vücutta dolaşan türden bir enerjiye dönüşür, Küçük bir nokta atışıyla Işık vücudu canlandırır ve ona yaşama gücü verir.

Bu enerjinin farkındalığı günlük hayatında toprağa köklenmenin yarattığı psikolojik etkileri yok eder, böylece her anın olağanüstü olur. Ellerindeki mucizeyi görebilecek hale gelirsin- onlarla yapabileceğin onca şeyi; göz olarak adlandırdığın o muhteşem vasıtayı; veya zihninin sihirli aynasını- hayal gücünü. İnsan vücudu, artık fevkalade bir araç olarak görünür; saygı duyulacak ve özen verilecek, hafife alınmayacak.

Referans notları: Baş Duruşu

  • Baş aşağı ağaç imgesi Bhagavad Gita(15:1-2)’ da bulundu ve Katha Upanishad(6:1) Hint aklına özel değildir. The Mythic Image(192)’deki Joseph Campbell, Kabbalah’taki ve John of Ruysbroeck ve
  • Dante’deki Orta Doğu ve Batıdaki paralellikleri bulmuştur.
  • “Dik ve ters ağaç fikri; Plato’dan Dante’ye, Sibirya’dan Hindistan ve Malezya’ya uzanan bir zaman ve uzay aralığında buluşmuştur.” Coomaraswamy. I:Selected Papers, 386.
  • Bakınız: Swami Svinanda Radha,Kundalini: Yoga for the West, çakraların açıklanması için.
  • “Prana yaşam gücüdür, çoğunlukla nefes olarak yorumlanmıştır. Prana bilinçtir, ortaya çıkmış yapıları, ince bir zekâyı yansıtan hayat özüyle sarar. Prana, evrende var olan bütün enerjilerin toplamıdır, birincil Enerjidir, görülür olmayandır veya nükleer halin içindedir. “ Ibid., 211.

 

Çeviren: İpek ÜREMEK

Diğer Yoga Mitolojileri;

Shavasana (Ceset pozu)
Simhasana (Aslan pozu)
Mayurasana (Tavus kuşu pozu)
Kukkutasana – Cock (Horoz pozu)
Kurmasana Tortoise (Kaplumbağa pozu)
Vrishchikasana Scorpion (Akrep pozu)
Utthita Trikonasana (Üçgen pozu)
Garudasana (Kartal Pozu)
Bakasana (Turna Pozu)
Eka Pada Koundinyasana (Karga Pozu)
Chakrasana (Tekerlek Pozu)
Balasana (Çocuk Pozu)
Hamsasana (Kuğu Duruşu)
Paschimottanasana (Oturarak Öne Katlanma Pozu)
Tadasana (Dag Pozu)

Padmasana (Lotus Pozu)

Padmasana (Lotus Pozu)

 

Padma “lotus” demektir. Bu pozda ayaklar çaprazdır. Ayaklar baldırların üstünde tabanlar yukarıya dönük dinleniyor. Omurga dik, eller ya eller yukarı olacak şekilde dizde ya da kucakta dinleniyor.

Lotus çamurlu suda büyür ama bu çiçek buna dair hiçbir iz göstermez; yani biz bu dünyada
yaşamalıyız. B.K.S Iyengar

Bu iki çiçek su menekşesi ve lotus olağanüstü güzellik ile birleşmiştir ama, su yüzeyinde yüzdüklerinden dolayı, kolayca ulaşılabilir değiller. Kökleri çamurdadır ve çamurlu sudan sıyrılıp büyürler. Aynı şekilde bencilliğin suları da çamurlu ve kaygandır. Ve bilincin çiçek açma isteği bazen ulaşılması imkansız gibi görünür. Sadece lotus çiçeği değil, başlı başına duruşu, göz alıcılığı zorluklar ne olursa olsun onlarla başa çıkmaya değer gözüküyor. Kraliyet duruşu olarak adlandırılır ve Padmasana (lotus) ‘ yı kolaylıkla yapan kişi şanslıdır. Biri bu lotus pozunu yaptığında çiçeğin güzelliğini, zarafetini ,sonsuzluğunu üstlendiği varsayılır. Lotus karşıtlıkları sembolize eder, doğum ve ölüm , adam ve kadın, ve yaratıcı güçlerin etkileşimini. Genellikle “Işığın Çiçeği” olarak düşünülmüştür. Mısır ve Hint güneş tanrıları , semitik ay tanrıları, doğa ana ve ay tanrıçası ile birlikte ortaya çıkmıştır. Lotusun hürmeti, çeşitliliği muhtemelen en iyi şekilde evlerde, tapınaklarda ve kiliselerde resmedilmiş ve gösterilmiştir. Avrupa’da Lotusun doğal olarak büyümediği zamanlarda kutsallığı eski katedral ve kiliselerde vitray penceresinde gül ile sembolize edilmiş, “gül pencere” olarak anılmıştır . Güzel mozaik kubbeler, ya da hatta tavanlarda, lotus tasarımı italya ve ispanyada hatta nerdeyse tüm Akdeniz ülkelerinde görülmüş.

Çinlilere lotus “geçmişi, anı ve geleceği temsil ediyor, bitki tomurcuklanıyor, çiçek açıyor ve meyve veriyor hepsini aynı anda yapıyor.” Değeri insanların günlük hayatında bitkinin her kısmını
kullananlarda görülebilir. Lotus mısır anıtlarında ve çizimlerinde ve antik dönemde dini ayinlerinde kullanımından dolayı en önemli çiçek olarak görülmüş. Mavi lotus Taranın özel çiçeğidir, Tibetli budistler için Şefkatin annesi. Lotus nereyi evi olarak yapmışsa, hemen kutsallık, güzellik ve huşu (awe) atmosferi oluşturur. Beden lotus pozunu başarmak için eğitilmelidir. Pozun psikolojideki inceliğine rağmen, beden ve zihine katmış olduğu güçlü etkileri görmezden gelinemez. Bu geleneksel meditasyon pozunda, ilk dışta bir durgunluk ve sonra içte. Lotus ile ilgili olan düşüncelerinizin aklınızdan geçmesine izin verin.

Padmasana (Lotus Pozu)

Güzellik, yüzen, kolay ulaşılamayan, bencillik, çamurlu ve kaygan, zor,kraliyet pozu, zarafet, ilahiyat(kutsallık), doğum ve ölüm, adam ve kadın, yaratıcı güçler, Işığın çiçeği,tomurcuk,çiçek ve
meyve,kutsallık,huşu(awe),eğitlimiş,ince psikoloji, güçlü etkiler,durgunluk Doğuda lotus bilincin seviyelerini temsil ediyor ve tamamen açılmış çiçek Buddha ile birleştirilmiştir, aynı zamanda çoğu önemli dini figür ve tanrılarla. Çok özel kıymetli bir tahtın göstergesidir. Kral Budha, “lotus doğumlu” olduğu düşünülür ve Dünya ana birçok adında(108 adıyla), lotusta oturduğunu ya da ayakta olduğu görülür ve doğa üstü olduğunu temsil eder. Hintliler ve Budistlere göre lotus manevi kazanım (spiritual attainment), insan potansiyelinin çiçeklenmesini temsil eder.

Evrenin yaratılışından bahseden birçok büyüleyici hikayeden birinde , lotusun ortasını dünyanın beşiği, ve lotusun kökünü Vishnunun göbeğine köklendiğini. Hayatın özünün (brahma) kökeninin buradan geldiğini . Her yaprağı belirli bir dünyayı sembolize ettiğini, hem de istekli gelişimin evresini sembolize eder. Dünya bazen lotusun yüzen yaprağının kozmik suların yüzeyinde yüzmesi ile karşılaştırılır. Sık sık fiziksel bedenin dünya olduğu söylenir ve neyin sağlanmasıyla bilincin büyüdüğü sorgulanır: her ikisinin ışığı ile birlikte zaman olduğuna eminiz. Doğuştan insanoğlunun doğası ilahidir ve kirli suların çekilmesi ile çamurların sökülmesiyle iç ruhanilikbütün şanıyla ortaya çıkacaktır. Lotus ile ilgili başka bir özellik vardır ki; Lotusun üstündeki ufak bir damla simli parlaklık yeşil yaprağının aşağıyı mavi yaprağının da yukarıdaki gökyüzünün yansıması olduğunu gösteriyor. Yeşil yaprakların mükemmel yuvarlaklığı, küçük elleriyle ufak bir bebeğin bulunduğu hikayelerini akıllara getiriyor. Bir bebeği taşıyacak kadar güçlü olan yaprakların arasında iyice korunmuş halde bulunmuş. Zamanında istenmeyen bebekler bu şekilde maruz bırakılıp merhametli ruhlar tarafından bulunması için bırakılmış olabilir mi? Dünyaya büyük ruhun ya da lotus doğumun fikrinin kökeni bu şekilde mi planlanmış? Belki de lotusun yaprağını yeni doğmuş bebeğin beşiği olarak , bizim içimizdeki ruhsal bebeğin de aklımızın lotusunda olduğunu düşünmüş olabilirler.

Bilincin katmanları, Budha, ruhani ulaşım, insan potansiyelinin çiçeklenmesi, tezahürü, parlamak,lotus, kirli sular, su damlası, simli parıltı, yansıma, mükemmel yuvarlaklık, beşik,yeni doğum,ruhsal bebek Lotusun geniş yaprakları aynı zamanda ufak balıklar içinde bir korunma alanıdır. Bitki su ile birlikte hareket ettiğinde, direnç göstermeden balıkların hızlı hareketlerinin dalgası yüzeyde bulunan herşey ile birlikte bir ahenk oluşturuyor. Lotusun kökleri ve yaprakları arasında dolaşmış olmak hızlı yüzücüler için kolay değil. Lotus aklına taktığında , çiçek gibi nazikçe dans eden güzel ve ışıklı olabilir. Lotusun güzelliği ve suyun karanlığı bunların karşıtlığı dünyamızı yaratıyor. Oddiseas’ın Hommer’ında olduğu gibi Odisseas ve adamları şişmiş bir şekilde Lotus yiyenlerin dünyasında son buluyor. Adama yemesi için lotusun bal gibi tatlı lotus meyvesi verildiğinde, yapacakları görevleri ve evin yolunu unutup, sadece lotus yiyen insanlar ve lotusun üstünde beslenen insanlarla kalmak istemişler. İnsanlar ruhani güzelliklerin dünyası ile temas kurduğunda , orada kalmak istiyorlar ve karanlık dünyalarına geri dönmek istemiyorlar. Bu bitkinin tohumlarının uzun ömürlülüğü ile ilgili bilgileri öğrenmek büyüleyici. Botanikçiler yakın dönemde 2000 yıllık lotus çiçeği tohumu bulmuşlar ve suya koyulduktan sonra filizlenmiş. Her insanın kalbinde bulunan aşktan yapılmış ruhani tohumlara benzer, düşünce, güzellik huzur, ve mutluluk doğru koşullarda hayatımıza gelir, hatta sayısızca doğumda uykuda ola bile. Ebedi yaşam
fikrini ileten manevi özdür. Lotusun iç merkezinden ışık yayılıyor. Lotus çiçeği ya da su menekşesi yavaşça açan yeşil yapraklarından oluşan koruma katmanı bulunuyor, ilk başta tomurcukları ve altında bulunan renkleri göze getiriyor. Manevi nitelikleri besleme isteği çoğu zaman çiçek büyüyüp güçlü fırtınalarla göğüs gerebilene kadar korunaklı bir ortama ihtiyaç duyuyor. Biri sadece ilahi bilgelik kovalaması vasıtasıyla lotus çiçeği gibi çalkantılı suların içinden başını dik bir şekilde tutabilir.

Yansımalar:

Lotus berrak sularda derelerde değil, enkaz altında derenin dibine çökmüş yerlerde büyür. Yine de lotus yavaşça çamurlu suların altından ortaya çıkar ve lekeli değildir. Bazen lotus zamanından önce suyun yüzeyine çiçek açıyor. Ruhani deneyimlere benzer şekilde istekli olan kişi aklın çamurlu sularını temizlemeden de deneyimler yaşayabilir. Fakat en nihayetinde bilincin çiçeği saf ve lekesiz bir biçimde ortaya çıkar. Gerçekten istekli olan kişinin hayatı çamurlu sularda olsa bile istekli kişi lekeli değildir. Manevi farkındalık alt doğada bencilliğin kökünü kurutma yollarını sürekli arayarak ve deneyimleyerek artar. Beden ve zihnin kontrolü yani bilimsel olarak Yoga uygulanabilir. Yüzün ağlamaktan gözyaşı ile dolduğunda konforu arama. İhtiyaçlardan,arzulardan kendi yarattığın sözlerden yırtılma acısı derindir. Duygunun ilk aşamalarında aşırı duygusallık hali fedakarlığın harika görünmesini sağlayacaktır çünkü gerçek acıyı yaratandan vazgeçmek istemiyor. Ama kalpten bir hediye olan bu çalışma ile kurtuluş yakındır. Kendini fethet etmek başlı başına zordur. Ama kurtuluşun bize Tanrı ya da Guru tarafından efor sarfetmeden verilmesini bekleyemeyiz. Bundan kaynaklı olan hayal kırıklığı hocaya yansıtılabilir; fakat başkalarını eleştirmek kusurlarımızı ortadan kaldırmaz. Yüksek mertebe ruhani aydınlanma elde edildiğinde, içsel kişilik istekli kişiye lotus çiçeği gibi tertemiz çamursuzca belirir. Çözümün bu olmasına izin ver ya da istekli kişinin vazgeçişinin: inancın odağına odaklamayı hatırlayın, böylece inancın başlı başına güçlü olduğunu fark edersiniz. The sage Nagasena, lotusun bozulmadan kaldığını su ne zaman ki lotus yaprağına düşerse yuvarlanıp gittiğini belirtti. İstekli kişi bir kere meditasyonun ve inancın gücüne ulaştığında günah ve şehvet, öfke, acımasızlık ve bir sürü negatif düşünceler, akar ve dağılır; kendilerini bağlamazlar çünkü gurur,kendini beğenme ve inatçılık ortadan kalkar. İstekli kişi lotusun büyüdüğü çamurlul su gibi bir dünyaya doğmuştur fakat ruhaniliğin çiçeği tertemizdir. Şöhret, onur ve saygıya dahi onları bağlayamaz. Ne zaman ki rüzgar suyun üstünden eserse, dalgalanmalar yaratır, ve lotus dahi ürperebilir. Eğer ki farkındalık direkt ışığın bulunması yönündeyse, o zaman lotus rüzgarda sarsılabilir
fakat hiçbir zaman yıkılmaz. Satapatha Brahmana’da lotus çiçeğinin kutsama törenlerinde çok önemli bir yere sahip olduğunu, adakla adanacağında lotus çiçeği verildiğini , örneğin, Saraswati, the devi of Speech (Kouşma Tanrısı)’na pirinç ile birlikte lotus çiçeği verilirmiş. Lotus adağın kutsallığını tasdik ediyor ve istekli olan kişi için en yüksek adanmışlığı sembolize edebilir. Jayaveda’nın Gittagovindasında lotus’un erotik aşkta önemini vurguluyor. Padmini lotus kadınıdır, sevdiğini etkilemek için iksir ve parfüm karışımları hazırlar. Lee Siegel’ye göre kitabındaki yorumu. Lotus görüntüsünde devirgen bir belirsizlik , sembol olarak erotik ve dini öneriyor, çizimler iki boyutu birbirine yaklaştırıyor ve onları duygusal olarak bir arada tutuyor. Radha lotuslarla ilgili düşüncelerle boğuştuğunda öneriler genel olarak erotiktir. Lotus erotikliği öne sürüp arttırıyor. Bundan dolayı ayrılan çifti kedere sürüklüyor; ama lotus dini tanrı krişna’nın amblemi dinidir. İnsani sevginin sembolü evrenin yaratılışındaki büyük enerji ile tanımlanmıştır.

Lotus ve su menekşesi minimum dört saatlik güneş ışığı sonucu açarlar. İstekli kişi bunun sonucunda kendi içindeki lotusun İlahi Bilgeliğin ışığına, bağlılık ile beslenmesine ihtiyacı vardır kurtuluşun zorlu bir görev değilde mutlu bir kurtuluşa olması için bunlara ihtiyacı vardır. Padmasana pozuna oturma kolaylığı anlaşıldığında sembolik olarak maymun- zihni dinlendirilir ki lotusun ışığı parlasın, buda zahmete değeceğini gösteriyor. Duygu bulutlarının ardından açık gözlü olmak deneyimin karşılığı kalp lotusunun merkezinde hiç bilinmeyen bir tat olacak.

 

Çeviren: Suzan JEMINA KURT

Diğer Yoga Mitolojileri;

Shavasana (Ceset pozu)
Simhasana (Aslan pozu)
Mayurasana (Tavus kuşu pozu)
Kukkutasana – Cock (Horoz pozu)
Kurmasana Tortoise (Kaplumbağa pozu)
Vrishchikasana Scorpion (Akrep pozu)
Utthita Trikonasana (Üçgen pozu)
Garudasana (Kartal Pozu)
Bakasana (Turna Pozu)
Eka Pada Koundinyasana (Karga Pozu)
Chakrasana (Tekerlek Pozu)
Balasana (Çocuk Pozu)
Hamsasana (Kuğu Duruşu)
Paschimottanasana (Oturarak Öne Katlanma Pozu)
Tadasana (Dag Pozu)

Bhujangasana (Kobra Pozu)

Bhujangasana (Kobra Pozu)

 “Bir yılan gibi, omurga uçtan uca hareket ettirilmelidir; kafa hareket ettiğinde, hareket kuyruğa iletilir.

B.K.S. Iyengar

Bhujanga “yılan” anlamına gelir. Poz, ellerin avuç içleri yerde omuzların altında aşağı dönük bir pozisyondan başlar. Omurga uzatılır, kalçalar sıkılır, baş ve göğüs yavaşça kaldırılır. Dirsekler bedene yakın durur ve bakışlar yukarıya çevrilir. İlk pozisyona dönüş yavaşça yapılır.

Yılanlardan korkmayan çok az sayıda insan vardır. Kobra en güçlü ve en korkutucu olandır.  Yılanın hiç olmadığı yerde yaşayan Eskimolar arasında bile ondan korkulur. Araştırmalarım gösteriyor ki kobra sembolü dünyanın yirmi iki büyük ülkesinde bulunabilir. Ölümcül zehri ani ölüm anlamına gelirken; deri değiştirme becerisi yenilenme ve canlanmayı(1) sembolize eder. Doğurganlığı(2), doğum ve ölümü; bilgeliği ve hazzı; iyi ve kötüyü; hayat mücadelesinin paradoksunu temsil eder.

Yılanların psikolojik anlamı, yaşamın her dönemeçte – ekonominin, sağlığın, hayatın çöküşünde – bize attığı zehirle beklenmedik bir şekilde aşırı güç kazanma korkusunda yatar. Savaş daimidir. Aziz Paul’un dediği gibi, kapasitemizin ötesine asla atılmaya kalkışmayacağımızı fark edene kadar sonuç genellikle tükenme ve çaresizliktir.

Bu duruş içinde, emekleyen bir canlı gibi yerde yüzükoyun yattığımda, hangi çabayla ani bir kışkırtmayı defedebilirim? Aşağılayıcı ve korku veren bir pozisyon –çiğnenebilirim. Bacaklarımın hareketi olmadan ellerimi yere sıkıca yerleştirmek, gövdeyi ve başı yukarı yükseltmek farklı hissettiriyor. Karnımda tuhaf bir his var, boğazımdaki yumrunun, gerginliğin kaybolması biraz sürecek. Başım ağır hissettiriyor, boynum tutuk ve suratım asık, kalbim boğazımda atıyor gibi görünüyor. Göğsüm açılıp, kendini “Büyük Yılan’a” o muhteşem yaratıcı güce(3) sunacak mı? İçimde uyuyan ruhani güç hiç uyanacak mı? Bir yılan ritmik hareketler yapar; ancak ben bu asanada, pozisyon içinde kilitli kalmış hissediyorum. Neye kilitlendim? Eski derimi değiştirebilir miyim? Kendimi nasıl yenileyeceğim?

Saklı kalmış potansiyelimin farkında olmadığımdan, harcanması gereken çaba devasa görünüyor. Yılanı düşünüyorum. Göz kapakları yok, gözleri her zaman açık, daima görüyor ve tetikte. Benim bilgisizliğim bana gözlerini dikip bakacak mı? Bu denli bir teyakkuzu sineye çekemem. Yılan konuşmaz. Ben ise içimdeki büyük sessizliğin arkasında ne olduğuna bakmaya cesaretim olmadığı için gün boyunca etrafa birçok kelime ve düşünce saçıyorum. İçe bakmak – sayısız küçük yılan Pandora’nın kutusunu mu açacak? Zihnimin gözünde resimler sancılı bir şekilde birbiri ardına yuvarlanıyor, kendi varlıkları hakkında farkındalık yaratırken çok az rahatlama sağlıyorlar. Eskimiş derimi nasıl değiştiririm? Doğrusunu söylemek gerekirse kendimi yenilemek istiyorum.

Bhujangasana (Kobra Pozu)

Güçlü, korkutucu, ölümcül zehir, deri değiştiren, yenilenme, canlanma, doğurganlık, doğum ve ölüm, bilgelik, haz, iyi, kötü, paradoks, aşırı güç, tükenmişlik, çaresizlik, yüzüstü, aşağılayıcı, boyun tutukluğu, asık suratlılık, büyük yaratıcı güç, ritmik, pozisyon içinde kilitli, saklı potansiyel, bilgisizlik, teyakkuz, içe bakış, Pandora’nın kutusu

Yılanlarla ilgili olumsuz kayıtlar, mitlerde asırlar boyunca oldukça yaygındır. Yahudi-Hristiyan geleneğinde yılan hazdır. İnsan cennet bahçesinden kovulmuştur, o sebeple aklını kendi türünün devamını korumak için üremeye çevirir. Fakat Meryem Ana sık sık ayağının yılan üzerinde gösterilmesi ile yılanın(4) başında dans eden Hindu tanrısı Krishna’nınkine benzer bir fikirle tasvir edilir; her ikisi de farkındalığın kötülüğü tanıdığını ve üstesinden gelebileceğini gösterir.

Birçok kültürde yılan, ilahi güçlerin ya da bilgelik özelliğinin sembolü olmuştur. İskandinavların aklında yılanın etkisi öyle güçlüdür ki, kılıçlarına onu işlemiş, sanatlarında öne çıkmıştır. İskandinav mitolojisinin en büyük tanrısı Odin zaman zaman yılan formunu alır, ne var ki bir ruh olarak yılana verilecek en yüksek mertebe “Öteki Dünya”dadır.

Avrupa ve Orta Asya’da da yılana aynı yüksek mertebe verilir. Agamemnon’un zırh işlemesi üç yılandan yapılmış olup, gökkuşağı ve gökteki(5) en büyük güçle ilişkilendirilir. Romalılar, bilgeliği temsil eden Minerva’nın bir niteliği olarak yılana sahipti; Mısır tanrısı Ra’nın diademinde(6) yine yılan görülmektedir. Daha sonra birçok firavun, insanlara bilgelik aktarma yolu olarak bunu kullanmıştır. Yukarı ve Aşağı Mısır’ı sembolize eden iki yılan, iki benlikte birey için emsallerine sahiptir –fiziksel-maddi benlik ve manevi benlik; bu benlikler sembolün çelişkili doğasını göstermektedir.

Arap ülkelerinin devasa çöllerinde yılan ve yılan masalları insanların onlarla yaşadıklarından ilham aldı; bu yüzden dini inançlarından ayrı tutulmadı. Bazı Arap masallarında, yılan minnettar olandır. İslam, yılanı yaşam ve prensipleriyle ilişkilendirmiştir. Ahriman ve Angra Mainu, İranlılar için karanlığın yılanlarıdır.

Erken tarih bize Babillilerin yılan Tiamat’ı “bacaksız”, “karanlığın yılanı” yani kaos ve kötülük olarak çağırdıklarını söyler. Babilli EA, deniz yılanları Lakhmu ve Lakhamu olarak erkek ve dişidir, eril ve dişil etkileşiminin gökyüzü ve yeryüzüne yayıldığını öne sürer. Yeniden doğuş (reenkarnasyon) fikri de, gökyüzü tanrısı Ea-EnKe’nin insanlara dünya düzeni bilgisi yaydığı Babil’den çıkmıştır. Hayat devam edecekse; en az ölüm kadar, yeniden doğuş da gereklidir.

İnsanın ölüm korkusu, onu sonsuz hayat tutkusunu beslemeye itmiştir. Ölüm düşünceleri bir korku duygusu yaratır ve kendileri kötücül şeytan haline gelir. Ölümün saati bilinmediğinden belki de ölümcül bir yılan kılığında bulunan ölüm iblisinin, kurbanını sessizce avlamak için karanlıkta saklandığı görülüyor. Ama yılanın şeytan olmasına gerek var mı? Masum biri için arkadaş gibi de görünebilir. Hindistan’da bu paradoksu anlatan birçok hikaye var. Mesela kobralar, küçük çocukların süt kaselerinden kendilerini doyurur. Bunu izleyen yetişkinler dehşet içinde kalırken, kobralar çocuklara zarar vermez, hatta onlara arkadaş olarak davranır.

Öyle görünüyor ki bazı korkular her zaman yaşam yüzeyinin altında gizleniyor; iğneleyici eleştiri korkusu, depresyon zehri, ölüm korkusu… Dikkatli bir gözlem olmadan yaşamın kendisi gizemli ve hain görünmektedir. Güçlü manyetizmi doğurganlığa işaret eden seks, ne zaman içgüdüsel olarak bir yılan gibi yükselir ve vurur? Aklımın zehirleri nelerdir? Her zaman izleyebilir miyim? Konsantrasyonum çok zayıf. Kader en mutlu ve neşe dolu anlarda vuruyor.

Kobranın biyolojik karakteristiği ve alışkanlıkları onun sembolizminin gelişimine büyük katkı sunmuştur. Bilim insanlarına göre, bazı yılanların baş ve çenelerinin yapısı, hayatta kalabilmek için çevrelerinde bulunan canlıları yutması gereken, normal sınırların ötesinde genişlemeye izin verecek şekilde tasarlanmıştır.

Ruhani açıdan konuşmak gerekirse, bir adayın kafası aynı zamanda dünyada hayatta kalmak için yapılandırılmıştır. Duyu organları burada bulunur ve çeneler sıkı kenetlenmeleri sayesinde sıklıkla kendi isteklerini ve öfkelerini ya da zehirli düşünceleri ve alaycı yargıları bastırmaya yarar. Bazen engeller aşırı büyük görünür, ama yine de yılan hayatta kalmasının, önündeki engelleri kaldıracak şekilde yapılandırılmış olup, aday da ilahi amaçtan ayrılmanın üstesinden gelmek üzere tasarlanmıştır.

Hiçbir yılan yalnız yaşamaz. Çevrede hayatta kalma yarışında zehirlerini zerk ederek mücadele eden başka türden canlılar da var. Sürekli zehirli düşüncelerin hedefi olan bir aday kendinde var olan güveni eşelemeye başlayacaktır. Halbuki adaptasyon kendini olumsuzlamadan yapılmalıdır.

Bazı kobralar kukuletalı yılanlar olarak anılır. Korkuyu artırma ve blöf yaparak teslimiyet sağlama amaçlı tehditkar kukuletasını yükseltir. Tüm kobralar içinde en zeki olanı Kral Kobra varsayılır. Bilgelik sembolünün yılan olması bununla ilişkili midir?

Kobra saldırdığında, eğer zehir geniş bir damara girerse ölüm çok hızlı olur ve sözde panzehir faydasızdır. Bilim insanları bize bazı kobraların birkaç metre ince bir zehir akışı çıkarabildiğini söylüyor. İnsanlarla etkileşime girdiklerinde, yılanlar bir adaya doğrudan zehirli uyarı göndermezler; ancak rastlantısal oldukları iddiasında bulunabilirler.

Yılan oynatıcıları, çoğunlukla gezginlerin kendileriyle karşılaştığı Doğu ülkelerinde, yılanların flüt(7) müziğiyle dans etmeleriyle tanınırlar. Yılanlar, sağır olduklarından ya sesin titreşiminin ya da oynatıcısının beden hareketlerine tepki verir. Peki tehlikeli yaratıklarla nasıl baş ediyorlar? Ufak dozda zehir aldıklarında bağışıklık kazandıkları söyleniyor. Bu, yılanı üreme ile ilişkilendiren, cinsel ilişkiye atıfta bulunmak için bir yol sağlayan hikayelere yol açtı. Hikaye anlatıcılarının yapması gereken tek şey, fikri yılan oynatıcısından güzel bir bakireye aktarmak ve böylece birikmiş bir zehri geçirme olasılığını ortaya koymaktır. Bunu yapmanın yöntemi doğal olarak cinsel ilişki(8) olacaktır.

Zehirli olan sadece yılanın zehri değildir; kısa bir bakışın yani  “kem göz”ün de zehri vardır. Kem göz ya da ölümcül bakış inanışı Hindistan’da çok yaygındır. Sanskritçesi drig-visa veya dristi-visa olan, anlamı ise bakıştaki zehir olan isim zamanda çok geriye gider. Arap ülkelerinde de benzer inanışlara rastlanır. Bir kişinin görünümündeki kibir o kadar güçlü olabilir ki, o kişiyi çaresiz bir kurbana indirger. Ayrıca saçlar yerine kafasında büyüyen yılanları olan Yunan Gorgonu Medusa’yı da hatırlamamız gerekiyor. Görünüşü o kadar güçlüydü ki bir seyirciyi taşa dönüştürmesi için tek bir bakışı yeterliydi.

Boa yılanı gibi bir yılan, örneğin piton, vücudunu daraltarak avını hareketsizleştirir, tüm nefesini sıkar. Aday, ruhsal özlemlerin boğulduğu bir atmosferden kaçınmak için iyi sonuç verecektir. Yaşamın nefesi yalnızca vücudu canlı tutmak için değil, aynı zamanda iki dünya arasında maddi ve maddi olmayan bir köprü olarak gereklidir.

Asanayı uygularken aşağıda izleyen düşünceler size de olabilir: Hayatımda uzun süredir hüküm süren dikkatsizliği geri tepmek istiyorum. Eski benliğim hala çok kuvvetli. Bilgi ip gibidir, ona tutunmalıyım. Az bilgi dalgalar gibidir—bir yukarı bir aşağı. En iyi yaklaşım nedir? Neden bu kadar omurgasızım? (Ruhum istekli ama bedenim zayıf.) Başladım mı? Hayatın gizeminin içine nüfuz edebilecek miyim? Hayattaki amacım nedir? Bilgelik çok hızlı nüfuz etmiyor. Kalbim saf değil. Bir sürü başka şeyle dolu. Nelerle? Arzular ve daha fazlasıyla. Onlar sadece kalbimi değil kafamın içini de duygularla doldurdu. Kaçmak için pek çok girişim var. Bilgelik güneşinin nüfuz etmesini sağlamak için kayalardaki karanlık saklanma yerinden taşınmalı.

Bhujangasana (Kobra Pozu)

Sonsuz yaşam, dehşet, iblis, masum, arkadaş, iğneleyici eleştiri, depresyon zehri, manyetizma, kader, rekabet, zehirli sözler, güveni eşelemek, kendini olumsuzlama, tehditkar kukuleta, blöf yapma, kem göz, çaresiz kurban, boa yılanı, boğulmuş, dikkatsizliği geri tepmek, bilgi, dalgalar, omurgasızlık, tutkular, duygular, kaçış, karanlık saklanma yeri

Yılan bana başka ne ifade ediyor? Ondan ne öğrenebilirim? Bilgelik koşarak gelmiyor, yavaşça süzülüyor. Aniden yeni bir şeyin farkına varıyorum, bir şeyin kavrandığını, öğrenildiğini kalbin işe yaramaz arzusunun yerini aldığını biliyorum. Ben omurgasız değilim. Sırtım güçleniyor, yarıklardan yükselmeye hazır hale geliyor. Bir güç dalgası varlığımı delip geçiyor. Yeni bir yaşam nefesi alıyorum. Yaşam kutsal. Yaşamın bir amacı var.

YANSIMALAR (Kobra Pozu)

Mutlak akıl, sarmal yılan Shesha’nın, Vishnu’nun primordiyal sularda yüzmesini sağlayacak bir yatak oluşturduğu Kozmik okyanus üzerinde dans eder. Yılanın yedi başı uyuyan Vishnu üzerinde koruyucu bir manto gibidir. Güzellik ve zenginlik tanrıçası Lakshmi, zehre karşı koruma olarak Vishnu’nun ayaklarına sonsuzluk nektarıyla masaj yapar. Uyanış yaratılışı beraberinde getirir. Su; insan tohumu, alıcı rahim ve yeryüzü için semboliktir. Bu oyunda yaratım devam eder.

Yılan Ananta (aynı zamanda Shesha olarak da bilinir) tüm yılanların bin başlı hükümdarıdır; daimi, sonsuz ve sürekli devam edecek doğurganlığın simgesidir. Yılanın sarmalları insanları doğaya çekmek için ayartıcı, çevreleyici ve baskıcıdır. Doğanın bu güçleri – duygular ve seks – karşılanmalı ve ilahi olanın koruması altına alınmalıdır. Yılan ayrıca, Brahma’nın geceleri ve güzdüzleri ya da ilahi uyku ve ilahi uyanışı gösteren, yukarı ve aşağıya doğru giden bir spirali temsil eder. Bu dünyanın gecelerini ve gündüzlerini açıklamanın başka bir yoludur.

Krishna’nın yılan Kaliya’nın başının üzerinde dans etmesi, doğayı ve onun gücünü temsil eder. Bazı zamanlar kaotik olan bu güç yıkımın içindeki yaratımdır; ancak Krishna bu gücün tezahürünü kontrol altında tutar. Bu nedenledir ki birçok metinde, özellikle Bhagavad Gita’da, Efendi Krishna en önemli biricik odak noktası olarak bahsedilir. Doğanın ve onun güçlerinin, türlerin devamlılığını sağlamak için hizmet eden yaratıcı kuvvetin sembolüdür. Doğa gerçeği arayan ile ilahi olan arasında bir perde gibi ayakta durduğunda, Krishna’ya dikkat kesilmek bu kudretli güçlerin ötesine geçmenin tek yoludur.

Bilgelik, kontrol edilemeyen duygularla yönetilen hayatlar yaşayanlarda nadir bulunan bir özelliktir. Ama bilgelik yaşamı uzatmak için mutlak gerekliliktir çünkü aydınlanmaya doğru gelişim çok yavaş olur. Yılanlar neredeyse çıt çıkarmadan hareket ederler; akıl da aynı şekilde. Ancak haz da sessiz ve yavaş gelir, aniden bizimle yüzleşir ve hızlı kararlar talep eder. Hep bizim içimizde olan doğuştan gelen bilgeliğin beklenmedik anlarda farkına varırız.

Kundalini Şakti, normalde insan omurgasında(9) gizlenen yılan gücünü sembolize eder. Spirali yukarı doğru hareket ettirmek için kullanmayı öğrenebilecekleri bir araç sağlamak, Kozmik güçler için ne kadar inanılmaz bir söz. Çaresizlik birinin kaderi değildir, aksine bu içsel kaynaklarla bağlantı kurabilme yeteneğidir. Hazzın ani görünüşü ya da ilham verici bilgelik bir insanın kalbini eşit oranda etkiler. Aniden gelen bir panik duygusu, bir an için kabul etme veya reddetme kararını geciktirebilir. Böyle bir anda ne yapılması gerektiği en iyi Nagasena’nın sözleriyle ifade edilir. Krala, yılanın göbeği vasıtasıyla—“bağırsak seviyesinde sindirilen bilgi” yoluyla ilerlediğini bildirir. Bilgiyle ilerleme her zaman bir maladaki boncuklar gibi birbirine bağlanmış kişisel deneyimler anlamına gelir.

Kral’a ayrıca, yılanın uyuşturucu (soma içkisi) veya güçlü sarhoş edici maddeler kullanmadığı; çünkü net düşünce ve net görüşün bu şekilde elde edilemediği söylenir; işte buna günahkarlık yolu denir. Ayrımcılığın etkisiyle, yılan gibi bir adayın, uygunsuz olan herhangi bir şey gördüğünde yüzleşmekten kaçınması gerekir. Şüpheli bir etkinlik veya etkileşimle meşgul olmakla kaybedilen zaman sonsuza dek gider. Kayıp bir gün bile geri kazanılamaz.

Nagasena şöyle der:

“Avcı, geçirdiğimiz sadece bir gece

İrademizin dışında ve evden uzakta,

Ve bütün gece boyunca birbirimizi düşünerek,

Sızlanıp durduğumuz o gece değil mi yine de,

Ve hüzünlendiğimiz; çünkü bir daha asla geri dönmeyecek.”(10)

Vedik Aryan geleneğinde bize yılanın, kendi bedenini ayın hareketiyle oluşan gel-git göstergesi ritmik daireler şeklinde spiral olarak yedi kez doladığı söylenir. Mutlak aklın okyanusunda, bireyin hayatının kendi gel-gitleri vardır. Bazen dalgalar geri çekilir, kumlar, taşlar, deniz kabukları görünür olur. Dalgaların çorak gücüyle kıyıya atılırlar. Ancak bu çoraklık daha güçlü ve yüksek yepyeni bir dalganın gelişine işaret eder ve hemen ardından bir diğerinin. Yıllar yılları kovalar, kış gelir, hasat yapılır ve toprak çoraklaşır. Dalgalara benzeyen görünmez eylemlerse asla durmaz. Aday bu süreçlerden de geçecektir.

Kobra büyümek için devamlı olarak deri değiştirmek zorundadır. Yeni bir benliğinin oluşması için aday kaç kere eski derisini değiştirmelidir? Bu her seferinde büyük bir yeniden doğuşa yönlenecek ufak bir yeniden diriliştir.

Yılan genellikle, Yüksek Bilincin başarısının aksine doğurganlık sembolüdür. Ama eğer aday içsel dayanıklılık sembolü olan bilge yılanı takip ederse, spiritüel gücün manyetik kuvvetine sahip olan, aslında doğuştan gelen bilgeliğin farkındalığına aniden ulaşacaktır.

 

REFERANS NOTLARI: Kobra Pozu

  1. “Yunan mitolojisinde….yılan, yenilenme ve yavaşlayan ölüm döngüsüne bağlı yaşam prensibini temsil eder.” Campbell, Occidental Mythology, 259.

Ouroboros, kendi kuyruğunu ısıran mitolojik bir yılan figürü, birçok kültürde kendini yenileme gücünü sembolize eder.

  1. Quetzacoatl, Aztek Meksika’nın tüylü yılan tanrısı, doğurganlık tanrısıdır. Neumann, The Great Mother, 204.

Eski Avrupa’nın yılan tanrıçası da doğurganlıkla ilişkilendirilerek birçok formda temsil edilir. Girit’te o ev hanesinin tanrıçasıdır. Hutchinson, Prehistoric Crete,108.

  1. “Evrenin yardımcı enerjisi ve özü, ve bunun sonucunda da birey, Hindistan’da yılan figüründe tasvir edilir. Yogi bu gücün üstadıdır.” Campbell, Primitive Mythology,436.
  2. Yamuna Nehri’nin suları kara yılan Kaliya tarafından zehirlenmiş ve sudaki tüm canlılar ölmüştür. Efendi Krishna nehre atlar, bir tanrı olduğundan yılanla savaşmaz ama onunla eğlenip, dalga geçer. Öfkelenen Kaliya, kendi ekseni etrafında dönerek Krishna’ya üstün gelmeye çalışır, ama Krishna zarif bir şekilde yılanın kafasına biner ve dans etmeye başlar. Kafasının dans eden Krishna’nın ayakları altında ezildiğini gören Kaliya’nın eşleri, Krishna’ya kocalarını affetmesi için yalvarırlar. Krishna şefkati yüzünden onların isteklerini kabul eder ve Kaliya’yı bir adaya sürgün eder. Bhagavata Purana, X.16.
  3. Yılan; Yunanlılar, Çinliler, Fransızlar ve Afrikalılar gibi birçokları tarafından gökkuşağıyla ilişkilendirilmiştir. “Göksel Yılan… gökkuşağını ve bu dünyayla diğeri arasında köprü kurmayı sembolize eder.” Cooper, Illustrated Encyclopaedia of Traditional Symbols, 148-150
  4. Mısırlıların tacı bir yılanın başını gösterir ve açık düşünmekten, ayrımcılığa, cesarete ve sezgisel güçlerin içgörüsüne dayanan bilgeliği zorlukla daha iyi olabilecek şekilde sembolize eder.
  5. Yılan oynatıcıları yanında çok az insan yılanların davranışları ve zehirleri hakkında her şeyi öğrenmeyle ilgilenir. Bilim insanları da bu türden bir ilgiye sahipler. Belki bu nedenle caduceus’un içi içe geçmiş yılan sembolü tıp ve şifa sembolü haline gelmiş olabilir.

Heinrich Zimmer caduceus’u Mezopotamya’ya kadar izler ve orada şifa tanrısının sembolü olarak görür. Sonradan ortaya çıkar ki Yunanistan’da şifa tanrısı Asklepios’tur. Zimmer, Myths and Symbols,74.

“Yunanlılar genellikle yeraltı dünyasını konu edinen rüyalar (bilinçdışı zihinden farklı olmayan bir kavram) görürdü ve o bölgenin sahibi ve sembolü olan yılan doğal olarak rüyalar yoluyla iyileşen tanrının sembolü haline geldi.” Encyclopedia of World Mythology, 224.

Kundalini sisteminin yılan gücü, her bireyin gizli potansiyelinin gerçekleştiği farklı bir iyileşme için semboliktir.

  1. Tawney, Ocean of Story, vol.2, 312.
  2. Yılan gücünün Batı mitolojisinde de bir yeri vardır. Joseph Campbell, Sümer mitolojisinden, Kral Gılgamış’ın duyuların zevkleri üzerine odaklanan bir yaşam sürdürmekten memnun olmadığı bir hikaye anlatır. Gılgamış bundan daha fazlasını ister, bu yüzden ölümsüzlüğü aramak için bir yolculuğa çıkar. Ona “kozmik denizin dibindeki ölümsüzlük bitkisini” koparması gerektiği söylenir. Bunu başarır ama eve dönüş yolunda bitkinin kokusundan etkilenen bir yılan onu Gılgamış’tan alır ve yer. Böylece ölümsüzlüğün gücü bir zamanlar insandayken, elinden alınır.
  3. The Questions of King Milinda, VII, 5, 23.

 

Çeviren: Gülçin SERMETİ YAŞAM

Diğer Yoga Mitolojileri;

Shavasana (Ceset pozu)
Simhasana (Aslan pozu)
Mayurasana (Tavus kuşu pozu)
Kukkutasana – Cock (Horoz pozu)
Kurmasana Tortoise (Kaplumbağa pozu)
Vrishchikasana Scorpion (Akrep pozu)
Utthita Trikonasana (Üçgen pozu)
Garudasana (Kartal Pozu)
Bakasana (Turna Pozu)
Eka Pada Koundinyasana (Karga Pozu)
Chakrasana (Tekerlek Pozu)
Balasana (Çocuk Pozu)
Hamsasana (Kuğu Duruşu)
Paschimottanasana (Oturarak Öne Katlanma Pozu)
Tadasana (Dag Pozu)

Tadasana (Dağ Pozu)

Tadasana (Dağ Pozu)

‘Temeli sağlam olmayan hiç kimse cennete gidemez.’ B.K.S. Iyengar

Tada ‘dağ’ demektir. Bu pozda vücut bir dağ gibi hareketsiz ve durgundur. Ağırlık ayaklara eşit şekilde dağılmış ve kollar iki yandadır. Omurga uzun ve boynun arkası düzdür.

Bir asanayı uygularken dikkat aynı anda hisse, akla ve ‘kişinin kendisine’ odaklı olabilir. Tadasana’da dikkatin verileceği ilk şey adının anlamıdır: DAĞ, AYAKTA DURMAK, HAREKETSİZ DURMAK. Zihin KONSANTRASYON isteğinde, çabasında olmayabilir. Bir kaç aşama içerir. Zihin duyuların algıladığı her şeyin içine döküldüğü bir merkezi durak gibidir, ve bu algılardan yorumlar yapar. Aklın bir çok seçeneği vardır. Burada da dağ gibi ve hareketsiz durmak isteyen için anlamını
bulmalıdır.

Tadasana (Dağ Pozu)

Hareketsiz durmak, dik durmak – vücudun, kasların, ligamentlerin, kemiklerin, yapının, dikleşmenin, hayvandan farklı olmanın, bir arada tutmanın, dengenin, dinlenmenin, çekmenin, itmenin, midenin, sallanmanın, hareket etme dürtüsünün, kesintiye uğramış hareketin,dinginliğin farkına varmaktır.

Bunlar kişinin uzun süredir ihmal ettiği bölgeleri düşünmesine yardım etmek için iyi basit başlangıçlardır. İlk düşünce şudur, ben duruyorum… burada…hareketsiz… Yalnız bu kabullenmeden sonra dağ fikri ve ‘dağın benim için ne demek olduğu’ ortaya çıkar.

Tadasana – hareketsiz durmak, vücudu ve zihni izlerken tekrar tekrar uygulanırsa birçok kavrayışa sebep olur:

Hareketsiz durmak, bir yere koşmamakdır;
Hareketsiz durmak, bakmaktır – dışarıdan, içten;
Hareketsiz durmak, gözlemlemektir…
Hareketsiz durmak, hissetmek…
Hareketsiz durmak, görmektir…
Hareketsiz durmak, sormaktır: Neredeyim?
Hareketsiz durmak, sormaktır: Nerede olmak istiyorum?
Hareketsiz durmak, sormaktır: Nereye gitmek istiyorum?
Hareketsiz durmak, sormaktır: Kendim için ne yapmak istiyorum?

Bazı insanlar için zihne sözcükler üşüşebilir: enginlik, güç, büyük sağlamlık, engeller, heyelanlar, yıkım. Diğerleri için kelimeler üstü kapalı anlamlarla ipin üstündeki tespih taneleri gibi yavaş yavaş gelir. Beraberindeki hislerin güçlülüğüne bağlı olarak, o düşünceler/kelimeler daha ileri gidebilir ya da kaybolabilirler. Yalnız olmak, dağlarda kaybolmuş olmak, ‘duracak’ (dayanacak) birinin olmaması gibi kişisel çağrışımlar ortaya çıkabilir. Kişinin böyle bir düşünce tarafından alt edilmesi olağan dışı bir şey değildir, çünkü genelde insanlar fazla düşünmekten kaçmak için kendilerini bir şeylerle meşgul ederler.

Dağ engeller için sembol olduğunda, yani görmeyi ve bakış açısını engellediğinde, korku gibi hisler güçlü bir şekilde derinde akabilir. Hayattaki engeller yanında ‘duracak’ (dayanacak) kimsenin olmadığı bir ’dağ gibi’ görünebilirler. Biri kendisini sembollerin yardımıyla görmeye başladığında, farkındalık da küçük küçük gelmeye başlar ya da ‘ben yalnızım’ olayında dağın baskın gücüyle olur. Eğer bu düşünce rahatsız edici geliyorsa bunun sebebi bu düşüncenin farkındalık tarafından sindirilmiş olmasındandır. Bunun gibi yansımalar meditasyon hazırlığı için iyidir. Esasen, bir çok insan için meditasyon bir yansımadır.

 

Tadasana (Dağ Pozu)

Ayağa kalkmak, düz durmak, ileriye bakmak, önde olanla yüzleşmek, dengede kalmak, hareket etmeye karşı gelmek, kaçmak, dik duran vücudun farkına varmak, gevşek pozisyondan yükselmek, durgunluk, omuzların ağırlık taşımayı bırakmasıdır – kimin ağırlığıdır bu? Sınırlayanın dışına doğru gerinmek isteyen? (Bİ DAHA BAK)

Dağ neyden yapılmıştır? Toprak, taş, sıkışmış şeylerin yığınından yapılmıştır. Dağ hareket ettirilemez, korku verici bir yükseltidir, tesadüfen oluşmuştur, birinin altında gömülebileceği olası heyelanların görüntüsünü çağrıştırmaktadır. Bunlar benim birikmesine ve bastırılmasına izin verdiğim aşılamaz problemlerim gibi midir? Dağdan aşağı inmek, vazgeçmek, korku verici yüksekliğe yukarıdan bakmak; dağdan yukarı çıkmak, yolunu bulmak, büyümek, yüksekliğin görüntüsünün getirdiği canlılık… zihinde birbiriyle çelişen resimler. Yukarı ya da aşağı, iyi ya da kötü, facia ya da başarı, tüm bu düşünceler bizi zihni de hisleri de yönetebilmeye taşır.

Tadasana (Dağ Pozu)

Üzerinde durulabilecek alandır, yukarıdaki alandır, etraftaki alandır; kim durur – bir insan? bir oyuncu? bir kabuk? bir hayalet? Ben nerede durmaktayım? Kendim için ayakta durmaktayım, başkası için ayakta durmaktayım; doğru olmaktayım, açık sözlü olmaktayım; önemli kuralların, ideallerin, etik değerlerin, kararların, inançların, kanıların neresinde durmaktayım? İki ayağımın
üstünde durmakta mıyım?

Dağcı, dağın görkemi ve dağın sunduğu engellere meydan okur – dağı fethetmenin düşüncesinde başarmanın gururundadır – ta ki korku fethedilene kadar, ki bu fethetme meydan okumanın ve zorlukların üstesinden gelmenin kabulüyle olur.

YANSIMALAR: Dağ Arzusu

Kim üstü karla kaplı bir dağın görüntüsünden ilham almamıştır ki? Dağlar azamet ve yüceliğe sahiplerdir. Bir dağa tırmanmak için en uygun güç ve dayanışa ihtiyaç vardır. Everest Dağı muazzam fiziksel meydan okumasıyla bir çok dağcıyı kendisine çekmektedir. Onun yanında efsanevi bir dağ vardır, Annapurna, bu dağ da spiritüel tırmanıcıya aynı meydan okumayı sergiler.

Dağ, kişinin küçük kendisini aşma arzusunun sembolüdür. Ayrıca saflık ve bencil olmamak anlamındadır. Yükselme süreci mantıklı zihnin yalnızlığın egemenliğine teslim olduğu bir spiritüel uğraştır.Tüm entelektüel aktivite geride kalmalıdır, böylece zihnin düzenli aralıklarla orijinal durumunda olmasına izin verilir. Bu yüksek yer meditasyona uygundur, içeriye girmek için
uygundur – kafa ile kalbin arasındaki sürekli savaşlara sebebiyet veren düalizmden yukarı yükselmektir. Buna rağmen bu düalizm pozitif ve negatifin üstünde olan belli deneyimlerden bilgi kazanmak için psikolojik olarak gereklidir.

Dağ üstünlük (transcendental) imgesinden daha fazla sembole sahiptir. Merkez’in sembolü olarak ‘Kutsal Dağ – cennet ve cehennemin birleştiği yer – dünyanın merkezindedir. Tüm tapınaklar ve saraylar – ve genişletilirse tüm kutsal şehirler ve kraliyet evleri – birer Kutsal Dağ’dır, yani böylece birer Merkez’e dönüşmektedirler.’ Aşramlar ve kutsal insanlar için olan aşram evleri merkeze, buluşma noktasına dönüşürler, Gita’nın dövüştüğü savaş alanının üstündedirler.

Vadileri, çıkıntıları ve sayısız mağalarıyla, yeraltı sularının kalıntılarıyla dağ binlerce yıl boyunca üstünde yaşayanlardan nasıl yararlandığının hikayesini anlatmaktadır. Mağaralar arayış içinde olanlara yalnızlığa girerek iki dünya arasındaki – kişinin ve etrafındaki dünyanın- iletişimlerini sağlayan bir barınak olmuştur; kişinin taşların şarkı söylemesini, dağın ruhunun gürüldemesini yada peygamberlerin sesini dinlemesini sağlamıştır.

Dağın mağaralarında değişim mantıklı zihnin ötesinde oluşur. Bu yeniden doğuş sürecidir. Bu büyük bir rahmin içinde bir daha girmek üzere inzivaya çekilmek gibidir. Dağlara meditasyon inzivası içinde zaman geçirmek için gidenler için, böyle bir yolda inzivaya çekilmeye dayanma gücü ve cesareti olanlar için, tırmanma bir hazırlık olabilir. Kişinin Hatha Yoga Tadasana’sındaki “dağ pozu” başarısı ne olursa olsun, bu poz onu düşünceler labirentine sokabilir ve tüm engelleri kaldırabilir, bunlar merdivenin ilk basamağı için gereklidir. Tadasana gibi T’ai Chi pozu olan ‘Dağa Geri Dönmek’ kişinin egonun ötesine tırmanmasına neden olan içsel hareketsizliğine dönmesine sembolize eder.

Dağ, o zaman, kişinin elde etmek istediği amaca doğru tırmanışı (yükselişi) sembolize etmektedir. Tanrıların ikamet ettiği yer olarak dağlar, bilginin tüm yönlerden yayıldığı bilgeliğin kaynaklarıyla karşılaştırılabilirler, tıpkı dağlardan gelen nehirlerin toprakları verimleştirmesi gibi.

Söylendiğine göre dağların üstünde ikamet etmekte tanrılar, bir zamanlar kendi içlerindeki potansiyeli fark etmek için sıradanlıktan yükselmiş olan insan oğulları olabilirler. Bu tanrılar, spiritüel evrimin dahileri, dünyanın aceleciliği için sessizlik ve zihinsel-hissel aktivitesiyle dengesini sağlarlar. (Bİ DAHA BAK) Bu kutuplaşma içinde, ikisi de birbirine tamamlanmaktadır. The I Ching’de elli ikinci altı köşeli yıldız (hexagram)’a ‘Ken/Hareketsiz Kalmak, Dağ’ denmektedir. Bu insana uyarlanırsa, altı köşeli yıldız sessiz bir kalbi başarma problemine bağlanır. Sessizlik yüzeye çıkar ve bu yeni düşünce süreciyle zihin zamanla az az geride kalabilir (inzivaya çekilebilir). Kişi her zaman bir heyelan ya da her şeyin altında gömülü olacağı dağın kayışı hakkında alarmda olmalıdır. Öz güven, aşırı öz güvene dönüşmemelidir ve riskler alınmak zorunda olsa da pervasız olmamalıdırlar, ve bu riskler ayırt edebilme gücüyle yumuşatılmalı ve güçlü bir temiz görüş arzusuyla yapılmalıdırlar. Ancak o zaman kişi Olimpos Dağı’ndaki Yunan tanrılarından biri olabilir.

Meru Dağı Hindular için dünyanın etrafında döndüğü ekseni temsil eder, sürekli hareketin olduğu hareketsizlik, içinden çıkılamayan paradokslar vardır. Kailasa Shiva’nın evidir, Shiva’ya yani Yoganın Efendisi’ne Büyük Merhametli Efendi denir. Sadık Hindular hayatlarında bir kere de olsa Kailasa’ya hacca gitme isteğindedirler. O Kailasa Dağı’nda Vivekananda, Efendi Shiva’nın imgelemini görmüştür ve bu imgelemi ona bu hac yolculuğunda yoldaşlık eden Kardeş Nivedita’ya iletememiştir. Vivekananda büyük bir ızdırapla haykırmıştır, çünkü kendisinin efendisi Ramakrishna gibi bilgiyi iletme gücü yoktur.

Vezüv gibi bir dağ iç ateşle canlıdır. En Yüce’ye ulaşma arzusu arzulayanın içinde bir volkan gibi yanmaktadır, içteki patlama artık ihtiyaç duyulmayan şeylerin küllerini dışarıya kusmaktadır. Modern gizemci Swedenborg (1772) dağların şöyle anlaşılmasını ister; ‘aşkın iyisinde, meleklerin dağda yaşamasıyla ki bu melekler yüksek dağlarda yaşayan Tanrı’ya aşıklardır, daha aşağıdaki komşularına aşıklardır, bu sebepledir ki tüm dağlar aşkın iyisi olarak görülür.’ Dağların olmadığı çöllerde ve ovalarda yaşayan Mısır, Yucatan, ve Güney Amerika insanları piramitler inşaa ederek yükselti (elevasyon) yapmaya yeltenmişlerdir, yani inşa edilmiş dağlar yapmışlardır. Dağın ya da piramidin tepesinde daha geniş bir görüş vardır. Her şey uygun boyutuna indirgenir ve her şey abartılmış önemini kaybeder. Dağ asla hareket etmez, orada sağlam bir şekilde sonsuza kadar kalıyor görünür. Fakat dağlar belli etmeden hareket eder, heyelan ve patlamalar dışında. Hareket eden ve hareket edemeyen arasındaki ayrım ortadan kalkar. Yükselişe geçen düşünceler hiçbir yerden gelmemişcesine ufukta belirir ve bunlar kişiyi ağın tepesinin içine çıkarır.

Çeviren: Ceren CİĞDEM

Diğer Yoga Mitolojileri;

Shavasana (Ceset pozu)
Simhasana (Aslan pozu)
Mayurasana (Tavus kuşu pozu)
Kukkutasana – Cock (Horoz pozu)
Kurmasana Tortoise (Kaplumbağa pozu)
Vrishchikasana Scorpion (Akrep pozu)
Utthita Trikonasana (Üçgen pozu)
Garudasana (Kartal Pozu)
Bakasana (Turna Pozu)
Eka Pada Koundinyasana (Karga Pozu)
Chakrasana (Tekerlek Pozu)
Balasana (Çocuk Pozu)
Hamsasana (Kuğu Duruşu)
Paschimottanasana (Oturarak Öne Katlanma Pozu)

Paschimottanasana (Oturarak Öne Katlanma Pozu)

Paschimottanasana (oturarak öne katlanma pozu)

 

‘Arkada bilinçli, önde görünür çaba; akıl ve zihin bir olma haliyle çalışmalıdır.’

                                                                                                     B.K.S. Iyengar

 

Bedenin kalçadan öne katlanması onu iki yarıya bölmek gibidir ve görüş kısıtlanmış olur. Paschimottanasana’da sanki iki yön varmışcasına, pozitif yönü kişinin asanayı yapması, negatif yönü ise kişinin kısıtlanmış görüşüdür. Ama bu iki zıtlık kalçada, katlanmanın gerçekleştiği yerde, birleşmiştir.

Teslim olmak bu asananın önemli bir dersidir. En içeride yumuşama ve genişleme (ekspansiyon) vardır. Bedendeki hareketin kapsamının sınırlandırılmasının içinde, bu poz kasları ve ligamentleri esnetir (streç); ayrıca kişideki düşünme, hissetme, farkına varma ve anlayışın limitlerini de esnetir. Teslim olma hali, özellikle kişinin arkayı ya da yukarıyı görememesiyle çok iyi bir şekilde ifade edilir. Bu durumun kabullenilmesinde ise büyük bir alçak gönüllülük yatmaktadır. Severek dokunan ve güvenli tutunmanın en iyi ifadesi olarak eller, ayakları tutmak için uzanır, bu olma halinin temelidir. Öyleyse, sabır ve teslim olmanın içinde esneme ve uzamaya zaman ayırırız.

Tüm asanalar istekli kişiyi omurga-bilinçli yapmaya yöneliktir, bu poz da diğerlerinden farklı değildir. Kişi düz bir omurgayla katlanmadan önce, genellikle büyük bir kambur vardır, (yani) hayatta başa çıkması gereken bir engel vardır. Ancak o zaman teslim olma hali, kişinin yeni düşüncelere açık yapmak için yeterince tamamlanmış olur. Ancak o zaman beden, duygular ve zihin sınırlı görüşün güvensizliğini kabul etmek için yeterince güçlü olur.

Sanskritçe olan Paschimottanasana ‘batıya doğru yoğun esneme’ anlamına gelmektedir. Bu pozu yapan istekli kişi pozun batıyla alakasını düşünebilir. Batı nedir? Benim hayatımdaki anlamı nedir?

 

Paschimottanasana (oturarak öne katlanma pozu)

İki yarıya katlanmak, kısıtlı görüş, zıtlıklar, teslim olma hali, yumuşama ve genişleme (ekspansiyon), kısıtlamalar, kabulleniş, güvenli tutuş, sabır, omurga bilinci, büyük kambur, engel, yeni düşüncelere açık, güvensizlik, batı, batıya doğru katlanma, yoğun olarak esneme

 Zemine doğru öne hamle yapmak, farkındalığı, içteki doğuştan ilahi doğaya güvenme ihtiyacına getirir. Esnemenin yoğunluğu ve kısıtlamaların farkına varılmasının tamamlanması için önce aşılması gerekir, alçak gönüllülük tekrar tekrar damlatılmalıdır. Katlanmanın başladığı merkez noktada, kişi bedenin iki yarısının farkına varır, zihnin iki yarısının (farkına varır). Kişinin hayatındaki tüm zıtlıklar ve pratiklerde büyük bir netlik su yüzüne çıkar. İşte bu netlikte güvensizlik kaybolur. Ve kişi asananın mükemmel haline yaklaştıkça şunu farkeder – doğrulduğunda geriye dönmek imkansızdır.

Yere, toprağa (yeryüzüne) doğru eğilmek hayatın sonunu değil, başlangıcını yapar. Teslim olma halinin bilinçli hareketi onsuz veya onunla hareketin başlangıcıdır, ki bu hareket kişinin Yol’da ilerlediği bir harekettir. Bu asana ayrıca Brahmacharya pratiğinde kullanılan bir asanadır.

Paschimottanasana (oturarak öne katlanma pozu)

Öne hamle, zemin, güven, doğuştan olan ilahi doğa, yoğunluk, alçak gönüllülük, geriye dönmeme, merkez nokta, zıtlıklar, teslim olma, hareketin başlangıcı, pozitif ve negatif dokunuş, ayrılık, ikiye ayrılmış çember, içerideki cevaplar, ilham, haşmet, merak

 

Oturarak öne katlanma pozu üst beden alt bedene dokunur, bu esnada zihin yüksek ve alçak, barışçıl ve vahşi, pozitif ve negatif açılarından düşünür. Hangisi hangisidir? İyi ve kötünün ayrılması, siyah ve beyaz gibi, gerçekten belirlenebilir mi? Kırılmış bir enerji çemberinin varlığı gerçekten mümkün olabilir mi? -İçte bulunacak- cevaplar, belki de kişiye farklı farklı yollardan gelen İlahi Bilgi’ye haşmet ve merakla önünde eğilmemize* ilham olacaktır.

*Yazar burada eğilmek derken asanadaki katlanmak anlamında kullanılan ‘fold’u değil, ‘bow down’ u kullanmıştır, bu aynı zamanda boyun eğmek anlamına gelmektedir.

 

Çeviren: Ceren CİĞDEM

Diğer Yoga Mitolojileri;

Shavasana (Ceset pozu)
Simhasana (Aslan pozu)
Mayurasana (Tavus kuşu pozu)
Kukkutasana – Cock (Horoz pozu)
Kurmasana Tortoise (Kaplumbağa pozu)
Vrishchikasana Scorpion (Akrep pozu)
Utthita Trikonasana (Üçgen pozu)
Garudasana (Kartal Pozu)
Bakasana (Turna Pozu)
Eka Pada Koundinyasana (Karga Pozu)
Chakrasana (Tekerlek Pozu)
Balasana (Çocuk Pozu)
Hamsasana (Kuğu Duruşu)

Hamsasana (Kuğu Duruşu)

Hamsasana (Kuğu Duruşu)

“Göldeki sakin su, nasıl çevresindeki güzelliği yansıtıyorsa, sakin bir zihin de kişinin güzelliğini yansıtır.”

B.K.S Iyengar

 

Kuğu, hava ve su elementlerinin, ikisinin sembolik birleşimidir. Yaşamı ve günün doğumunu simgeleyen güneş ve faydalı kuşların en asil olanıdır. Yalnızlık ve inzivanın timsali olarak “kuşların şairi” olarak bilinir.

Rabindranath Tagore şiirlerinden birini kuğulara adamıştır:

Anlat bana Kuğu, eski masalını,

Hangi topraklardan gelirsin, ey Kuğu?

Hangi nehirlerdir gittiğin?

Nerde soluklanırsın, ey Kuğu?

Ve aradığın nedir?

Kimilerinin, ne aradığını bulmak için günlük hayatlarından inzivaya çekilmeye ihtiyaç duydukları zamanlar da vardır.

Kuğuya atfedilen kutsallık, İncil’de (14:16) de baykuş ve kuğuların etinin yenmeyeceğini belirterek gösterilir. Meryem Ana’yı simgeleyen bu kuş, İskoçya’daki Keltik Hristiyanları için de, saflığın ve berraklığın simgesidir.  Hamsasana zor bir duruştur ve kuğuların bu niteliklerine ancak büyük bir gayret ve azimle ulaşılabilir. Bu hareketi denerken, ellerinizle kendinizi dengeleyip, hayatınızı berraklık ve saflığa adadığınızı düşünün.

Hamsasana (Kuğu Duruşu)

Hava ve su, yalnızlık ve inziva, asillik, saflık, berraklık, kutsallık, gayret, azim; hantal, sakar ve hantal hissetmek, kollarım güçsüz, asillik nerede? Yahut berraklık nerede?

Kuğu pek çok farklı bakımdan ele alınabilir. Antik Germen dönem mitolojisinde, aşk tanrıçası Freya, denizdeki beyaz köpük gibi doğdu ve bir kuğuya benzetildi. Roma mitolojisinde, Müzisyen Orfeus bir kuğu olarak anlatılır; ve Jupiter, bazen kıskanç karısı Juno’dan gizlenip sevgilisi Leda’yı görebilmek için kuğu formuna bürünürdü. Kuğu, Afrodit’in kutsalıdır, hem onun altın arabası hem de Apallo’nunki kuğular tarafından çekilir.

Bazen, kuğu, ördek, ve kaz formları arasında değişiklikler olabilir. Doğu’da sihirli güç aslen kaza atfedilmiştir; Hindistan’ın yaratıcılık Tanrısı Beş başlı Brahma, Kozmik Erkek kaz kullanır. Fakat Doğu’daki antik kaynaklardan çevrilirken, çok gürültücü olduğu için kaz, sessiz, suyun üzerindeki asil davranışlarından dolayı kuğu ile değiştirilmiştir. Bunu, kişinin yalnızca asana hareketinin sergilenişine değil aynı zamanda zihnimizin gürültüsüne dikkat etmemiz gereken bir nokta olarak hatırlayalım.

Kuğunun asilliği ve muhteşemliği yalnızca kartal, Garuda tarafından denklenebilir. Rig Veda (IV: 40, 5) “Gökyüzünde, o güneşin kuğusudur (ya da kaz), havada Vesu. Kuğu ve kaz sıklıkla karşılaştırılabilir, ve bazı ülkelerde kuğu, flamingoyla değiştirilmiş olabilir, ancak her kültür, çevresi için mevcut kuşu sembolik anlam için kullanır.

Hindu yaratılış teorisine göre, Brahma’nın doğduğu düşünülen altın yumurta yumurtlayanın kaz olduğudur. Mısırlılar güneşin bu ilkel kazdan çıkan altın bir yumurta olduğunu düşündüler. Belki de, altın yumurta yumurtlayan kaz peri masalının kaynağı budur.

Dhammapada’daki güneşin sihirli gücü için giden tepeyi aşanlar kazlardır ve bu dünyadaki bilginin kaynağının açığa çıkmasına öncülük etmişlerdir. Kazın çıkardığı sesten dolayı, dilin başlangıcının bu kuştan olduğuna inanılır.  Dil kullanımının iyileştirilmesi ve kelimelerin anlamlarının anlaşılması, manevi yolun önemli bir parçasıdır. Bu kelimelerin kişisel olarak anlamı sizin için nedir?

Hamsasana (Kuğu Duruşu)

Sevginin tanrıçası, tinsellik, yavaş hareketler, muhteşemlik, altın yumurta, lak lakalık, sihirli güç, dil, Hamsa, nefes ve ruh, bilgelik, zaman, sakin zihin, güzel düşünceler, ikilik

İki kuğu bir arada “Tamamen Şahanemizin aklında yaşayan, bilginin çiçek açan nilüferinin balı üzerinde yaşayan Ham ve Sa olan kuğulardır” (Saundarya Bahari). Hamsa kuşu, “gök kubbede uçan canlıların muhteşem birlikteliğini “ temsil eder. Ham ve Sa nefesi içeri çekmek ve dışarı vermektir, ve böylelikle kuğu nefesi ve ruhu simgeler. Sri Ramakrishna, eşi Sarada Devi’ye, birlikteliklerini bir çift kuğuyu tasvir ederek ona ruhsal olarak denk olduğunu anlatmıştır.

Yaşamı ve ölümü simgeleyen kuğular, aynı zamanda bilgelik ve zamanın geçiciliği anlamına gelir. Lohengrin, güzel Elsa’yı kurtarmak için, babasının krallığı olan Kutsal Grail’i terkettiğinde ölüm denizinden kuğuların çektiği bir sandalla geçmiştir, ve sırrı açığa çıktığında, buraya bir kuğu tarafından geri getirilmiştir. Zihin, çoğunlukla durulmayan derin bir su olarak betimlenir, ve suyun üzerinde böylesine zarafetle süzülen kuğu, en kirli sularda hiç kirlenmeden temiz kalabilen lotus gibi,  bilgeliği temsil eder. Kuğular yaşayıp beslenebilmek için kesin koşullara ihtiyaç duyarlar; okyanus ya da çağlayan nehirlerden ziyade, sakin sular. Yalnızca zihin sakinleştiğinde, ilahi düşünceler, güzel algılar zihin gölünüzün üzerinde süzülebilir. Bu duruşu gerçekleştireceğinizde, zihninize dikkat edin. Bir kuğu kadar asil düşüncelerinizin gelmesine izin veriyor musunuz? Çamurlu sularda, hiç kirlenmeden süzülebilir misiniz?

Kuğunun şarkısı, öbür yarısı olan eşine yönelir ve ikisi birlikte muhteşem uyumlarıyla bir araya gelirler. Zihninizin gölünüzde muhteşem bir birliktelikle beraber iki benliğiniz asil bir şekilde süzülüyor mu? Dünyevi bedenselliğinizle olan kuğu ile, tinsel doğadanızdaki diğer kuğuyu bir araya getirebiliyor musunuz? Bu iki kuğunun, Bilincin kozmik okyanusunda birlikte salınmaları için izin veriyor musunuz? Asana hareketini yaparken zihninizden geçirmeniz gereken düşünceler bunlar olmalıdır.

Çeviren: Funda DENE

Diğer Yoga Mitolojileri;

Shavasana (Ceset pozu)
Simhasana (Aslan pozu)
Mayurasana (Tavus kuşu pozu)
Kukkutasana – Cock (Horoz pozu)
Kurmasana Tortoise (Kaplumbağa pozu)
Vrishchikasana Scorpion (Akrep pozu)
Utthita Trikonasana (Üçgen pozu)
Garudasana (Kartal Pozu)
Bakasana (Turna Pozu)
Eka Pada Koundinyasana (Karga Pozu)
Chakrasana (Tekerlek Pozu)
Balasana (Çocuk Pozu)